İçİmİ Sıkan Bİr Şeyler Var!

No Comments »


Yıllar sonra yazmaya karar vermiş bir insan olarak, neden bu kadar ara verdiğimi açıklamak istiyorum. Sebep....... Yok açıkçası! Ben de bilmiyorum. Sadece araya, uzun bir araya ihtiyacım vardı ve kendime bunu sağladım. Neler yaptım, neler düştüm, neleri hayata geçirdim? Başarılı mı oldum? Yoksa burnum yeniden yeri sürttü mü? Bunları da bilmiyorum. Bildiğim tek şey karışık bir dönemdem geçtiğim ve kafamda cevabını veremediğim soru halkalarının olması.

Son zamanlarda içimde ara ara büyüyen sonra yeniden kabuğuna çekilen ve benim sıkıntı diye tabir ettiğim bir şey var. İnsanlara kızıyorum, kendime kızıyorum, hayata kızıyorum. Bir süre geçtikten sonra ise sakinleşip geri mutlu oluyorum. Evlenmeye karar veren arkadaşlarımı tebrik edip düğünlerine gidiyor, halay çekiyor, iğrenç pastalarından yiyorum. Virüs sebebiyle eve kapanıp Netflix, Spotify, Youtube gibi mecraları iliklerine kadar sömürüyorum. Sıkıntısı olan arkadaşlarımın dertlerini dinleyip çözüm üretmeye çalışıyor, onlar bana aynı soruyu sorduklarında ise hep "bir sıkıntım yok" diyorum. Ama var bir sıkıntım!

Daha önceki yazılarımla kuir toplumunun bir parçası olduğum için gurur duyduğumu ve yakın arkadaşlarıma hayatıma yön veren en büyük etkeni açıkladığımı söylemiştim. Yaş da ilerlemeye başladığında en azından benim için bu durumun yetmediği düşüncesi kafamı kurcalar oldu. İnsanlara kimliğiyle ilgili hiçbir şey söylememek veya geçiştirmek kendi içimde tekrarladığım yalan ve doğru olmayan bir oyun gibi oldu. Ve bunun yükünü taşımayı istemiyorum. İnsanların yargılaması, nefret etmes, küfürler savurması gibi etkenler beni etkilemiyor. Kendi zavallı hayatlarının kaçırdıkları kontrollerini ellerine almaya başlasın onlar. Ben sadece daha ileriye bakmak istiyorum. Bu yüzden olabildiğince empati kurmalarını istiyorum insanların. Çok şey istediğimi bildiğim için de içimdeki o yük dediğim duygu içimde olmaya devam ediyor.

İnsanlar bana hayatından memnun musun GHH diye sorduklarında çoğu zaman memnun olduğumu söylüyorum. Bu doğru da aslında! Gerçekten de mutlu bir insanım, ama tam olarak kendimi yansıtamamak benim kişiliğime aykırı bir durum. Bu durum korkudan mı, çekinmekten mi, kaybetme durumunda mı, sorumluluk almamak için mi bilmiyorum. Sadece yakın zamanda sanırım daha çok kişiye kendimle ilgili gerçeklerden birini açıklayacağım. Eminim yüküm de rahatlayacaktır.


Sevgiler.

[GHH]

Sankİ AşkI Bulmuş Gİbİ

2 Comments »

 [Yukarıdaki gif Hit The Floor isimli diziden bir sahne. Zero & Jude... Favorilerimdendir.]

Bu sefer biraz duygusal mı oldu ne?

Beni bu yağmurlu havalar melankolik yapıyor, artık daha iyi biliyorum. Yine yeni yeniden geçmişe doğru yolculuk başlıyor benim için. Öyle bir şey ki bu kolay atlatamam. Düşünceler havuzumdan çıkardığım anılardan bir tanesi beni geçmişe, eve götürüyor. Güzel bir yemek masası, her şey yerli yerinde. Masada en sevdiğim yemeklerden var, sırf beni mutlu etmek için yapmış. Yüzümdeki gülücüklerin haddi hesabı yok. Hemen sarılarak onu öpücük yağmuruna tutuyorum. Dudağından, alnından, yanağından, burnundan, çenesinden öpüyorum. O kadar şaşırıyor ki.. “Kalbine giden yol kesinlikle midenden" geçiyor” diyor bana. Kafamı evet diye bir aşağı bir yukarı sallıyor, sonra da öpücük bombardımanına devam ediyorum. 

Koca masada yemeği yan yana yiyoruz. Hiç ayrılmak istemiyorum yanından. Kokusunu içime çekmek, tenini tenime değdirmek istiyorum. Tuz almak için mutfağa kalktığında arkasından gidiyorum, gözlerim onu her daim görmek istiyor. Ellerimle yemek yediriyorum, peçeteyle dudaklarını siliyorum. İlgilenmek, yanında olmak istiyorum. Gözlerindeki ışıltı bana bir ömür yetecek gibi, benim için hissettiği bütün duyguları o ışıltıda görebiliyorum.

Yemek bittiğinde masayı beraber topluyoruz, hemen koltuğa atlayıp televizyonu karıştırmaya başlıyoruz. İkimizin de içinde çocuk yatıyor, Digitürk’ün çocuk kanallarından birine takılıp çizgi film izlemeye başlıyoruz. Patlamış mısır yemek istediğini söylüyor, hemen soluğu mutfakta alıyorum. Arkamdan sinsice gelip belimden sarılıyor bana, boynumu öpüyor. 

Buzdolabından çikolata çıkartıp kopartıyor ve ağzına götürüyor. Diğer ucundan da ben tutuyorum ve en sonunda dudaklarımız buluşuyor. Onu öpmeyi çok seviyorum, dudakları beni sanki kendine mahkum ediyor. Bir ihtiyaç gibi sürekli öpmek istiyorum. Havaya kaldırdığımda “delilik yapma” diye bağırıyor. 

   
Yeniden koltuğa kurulduğumuzda hayatın ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum. Şanslı bir insandım ben, onun gibi birini bulmuştum çünkü. Kafa yapılarımız o kadar benziyordu ki… Birbirimizin cümlelerini tamamlıyorduk, aynı şeyleri istiyor ve düşünüyorduk hep. Bazen bunların hepsi bir rüya mı acaba diye düşünürdüm. Hayır, gerçekti; hem de hayatın kendisi kadar gerçekti.

Eli elime değdiğinde sımsıkı sarıyorum, sanki hiç bırakmayacak gibi… Televizyonda çizgi film olmasına rağmen gayet ironik bir şekilde ben tutku, şehvet, arzu hissediyordum. Hiç sevmediği halde sırf ben seviyorum diye o güzel ipeksi saçlarını karıştırmama izin verirdi. Patlamış mısırları ağzıma tıktığında görüntüm onu oldukça güldürmüştü. Resmen kahkaha atıyordu, hem de delicesine… Gülmek ona çok yakışıyordu, iki yanağındaki gamzeleri ortaya çıkıyordu. Peşinde dolaştığım, bin bir fırıldaklık yaptığım bu harika insanı kazandığım için kendimi şanslı olarak nitelendiriyordum.

Ellerinden tutarak koltuğa yattım ve üstüme çıkmasına izin verdim. Belinden tuttum, büyük bir gülümsemeyle yüzüne baktım. Eli elime kilitlendi, eğilerek göbeğimi açtı ve öpmeye başladı. Meme uçlarıma gelmişti, ikisini de ufak ufak dokunuşlarla öpüyordu. Boynumu yaladı, kulak mememi emmeye başladı. Kulağıma “onu hayal ederken” düşündüğüm sözleri söylüyordu bir bir. Ben mi onu bu kadar kendime bağlamıştım? İnanamıyordum. Sadece düşlerimde yan yana geliriz düşünürken şu anda koltukta resmen aşk yaşıyorduk. 


Yanıma yattığında o kadar masum duruyordu ki… Hayatımda olmadığı zamanlarda bile sanki onun gelmesini beklemiştim. Onunla beraber binlerce hatıra biriktirmek istiyordum. Asla unutmamalıydım, yanlış bir şeyler olmasın hayatımızda diye dua ediyordum. Birbirimize sarıldık ve o koltukta uyuduk. Daha önce de bunları yaptığımız halde bu sefer ki özeldi, bunu hissediyordum. Zaten daha sonra bana kendisi de özel olduğunu söylemişti. 

Ben uyandığımda o hala bebekler gibi uyuyordu. İçeri geçip battaniye getirdim ve üzerini örttüm. Loş ışıkta uyurken onu seyrettim bir süre. Yüzüne düşen bir parça saçını hissettirmeden kulağının arkasına götürdüm ve uyanana kadar onu izlemeye devam ettim.

Not: Güzel anıları güzel bir şekilde hatırlamak gerekir. Bu yüzden bu yazı sadece "güzele" odaklı yazıldı. Öncesinde olan tanışma olayını bu yazıda anlatmıştım. İleride olan olayları da anlatmanın zamanı gelecek.

***

Yenİ ve HeyecanlI Hİkayelerİmle En kIsa Zamanda Gerİ Dönüyorum

3 Comments »



Biliyorum, biliyorum çok uzun bir ara oldu. Hayat, etmek parası, sıkıntılar, gezmeler ve diğer bahaneler birleşince zamanın ve blogun ırzına iyice geçtim. Ama güneş yeniden doğdu, artık aydınlığa çıktım. Bu da geri dönüşün habercisi olmalıydı. Hem size bir güzel haber daha vereyim: Biriktirdiğim yeni hikayelerim var. Buraya yazmak için sabırsızlanıyorum.

Kısacası geri döndün canlar... (ya da biçız) :D Ufaktan haber vermek için kısa bir post atayım dedim. En son model maceralar, taş gibi adamlar, unutulmayacak hikayeler ve seksiz pozlar için tıklayınız moduna girin. Mouse'nuzun yenien GHH'ye dönmesi tek dileğim.

Seviliyorsunuz, görüşmek üzere...

Not: Connor'a bayıldığım doğrudur. Daha doğrusu How to Get Away With Murder'a bayılıyorum. Yazısı da gelebilir.

Sevgili Olduğum Kişilere Önce Rezil Oluyorum

10 Comments »


Şu gencecik, kısacık hayatımda boyunca genelde sınırları zorlayan bir insan oldum. Uçlarda gezdiğim süre boyunca ayaklarım genelde yere basmıyordu. Bu yüzden hep farklı olana yönelmek, küçük detaylara dikkat etmek benim yapım oldu. Çevremdeki insanların garip bakışları ya da şaşkın ünlemlerini görmek sıradan bir etkinliğe dönüştü.

Farklı olmak güzeldir. Zaten gey olarak farklıyız, bir de düşüncelerimiz farklı olunca daha da katmerli oluyor. En yakın arkadaşıma kullandığım cümlelerden biri şu: Manhattan'lı zenci sevgili istiyorum! :D 

Neden böyle bir cümle kurduğumu ve aramızda bir espri olayına dönüştüğünü bilmiyorum. Zencileri seviyorum. Sadece bir noktalarını değil, baştan aşağı haha. Manhattan'ı da seviyorum. Bir iki kombinasyonun birleşmesi de gayet normal olduğu için sanırım. Bendeki şansla bu gidişle saat satan Senegallilerle sevgili olurum anca. Zaten benle sevgili olan genelde kafayı yiyor. 

Hayatım boyunca İstanbul'da yaşadım ve çok çok az gey kafeye gittim. Bilenler bilir, en meşhurlarından Sugar vardı. Daha böyle elitist takılan ya da takıldığını sanan kişiler tercih ederdi. Diğerleri ise Mor Kedi'de takılırdı. Ben de 3 kere Sugar'da bulundum, çilekli limonatalarını tattım, sohbetlerine takıldım.

En son gittiğimde üzerimde bir enerji vardı ve nasıl atacağımı bilmiyordum. Arkadaşım da buluştuğu çok hoş bir çocukla geldi, yanıma kuruldular. Tanışma faslını filan geçiyorum. Hoş, yakışıklı, buğday tenli, zengin, uzun boylu.... Kısaca ideal erkek işte! Al eve besle, dışarı çıkmasına bile izin verme. Ama biraz da burnu havada, hepinizin karşılaştığı klasik tip ukalalık işte. 

Kafe çok kalabalıktı o gün (İstanbul gey kaynıyor zaten), bu yüzden masaları biraz sıkıştırmışlardı. Arkadaşımın sevgilisi aradı ve buluştuğu çocuğu resmen ekti. Evet, sevgilisi var ve başkalarıyla buluşuyor. Yeni dünyaya hoş geldiniz. Ben sadece arkadaşımla 1 saat sohbet etmek için onun özellikle istediği yere geldim, ama karşımda hiç tanımadığım bir adamla kaldım. Sohbet açarım ama pek konuşkan bir tipe de benzemiyor. Ses tonunca hafif cinnetlik bir ukalalık var ve ben çilekli limonatanın bardağını dişleriyle tanıştırmak istiyorum. Kaçıp gidemem de, o zamanlar öyle bir özellik bünyemde bulunmuyordu. 

Durdum durdum ve kafamda plan yaptım. Onu ideal erkek olarak iyiden iyiye kabul edip alttan alttan mesaj çalışmalarına başladım. İçki içmek istediğinde bana da sordu, ben hemen sarhoş olurum, sarhoş olduğumda da karşımdakini deli gibi öperim dedim. Mesleğinden bahsetti, en ilgi çekici bulduğum meslek diye cevapladım. İstanbul'da en sevdiği yeri söyledi, benim de en sevdiğim yer dedim. Boyunu sordum, 1.85 dedi. En sevdiğim uzunluk biliyor musun dedim (Oha yani) Gerçi dalgasına yaptığım için içten içe çok eğleniyorum bu sırada. Yakışıklı, buğday tenli, dar kesim giyinen, uzun böyle ve isminde E harfi geçen erkeklere bayıldığımı ve aşık olduğumu söyledim. Beni daha yakından tanımak istersen baştan aşağı fiziksel arama yapabilirsin dedim. En sevdiğim fiziksel aktivite minimum iki kişiyle yapılıyor ama isteğe ve arzuya göre sayıyı artırmak tabi ki de mümkün dedim.


Kısacası adama baştan aşağı yıkama yağlama yaptım. Tepkisi de şöyle bakın: Bunları ben ilk kez duymuyorum, herkes bana söylüyor ama sen yine de anlatmaya, bahsetmeye devam et. Hadi, hadi! Tam kıvama getirmişken telefonu çaldı. Arayan babasıymış, şirkete gitmesi gerekiyordu. Telefonunu verdi bana, akşam saat 9'da The Marmara'nın önünde buluşalım, odayı ben ayarlarım dedi ve gitti. 

Ben böyle mal mal gülüyorum ama, aşırı derecede komik bir durumdu. Ve eğlencesine, geyiğine başladığım bir durum artıya dönüşmüştü. Ben de yavaş yavaş toparlanıp çıkacakken yan masadan boazan bir ses"Akşam gitmeyi düşünüyor musun? O kadar dil döktün" dedi. Şöyle bir buz kestiğimi hatırlıyorum. Hastıroloji durumu yaşıyorum adeta. Ağır ağır döndüm ve dan diye yüz yüze geldik. Her şeyi ama her şeyi duymuş. Halbuki sessiz konuşuyordum. Sikerler ya, resmen kıpkırmızıya dönmüştüm. 

Ne diyeceğimi biliyordum, put gibi kalmıştım. O da suratıma bakıp kıs kıs gülüyordu. Yabancı arkadaşı merak ettiği için getirmiş, bu yüzden konuşmalarımızı sadece kendisi anlamış. Eğlencesine yaptım demek istiyorum ama diyemiyorum. 5 saniye öyle ayakta kalakalmış bir vaziyette durduktan sonra kendimi toparladım ve emin bir şekilde "Eğlencesine yapmıştım. Gitmeyeceğim" dedim ve çıkışa doğru yöneldim.

"Beklesene bi" dedi bana yine o kalın sesiyle. Garsonda hızlıca kalem ve kağıt istedi, geldiği gibi de bir şeyler karaladı. Arkadaşıyla beraber toparlandı, yanıma geldi. Dörde katlanmış kağıdı bana verdi, "Madem eğlenceydi, belki buraya gelirsin" dedi ve arkadaşıyla gitti. 


Kağıdı açtığımda Ortaköy'de bir mekanın adresi vardı. Saat olarak "9" yazıyordu. Saat 9 olduğunda ben de Ortaköy'deydim...... Bu şekilde başladı, bir şekilde bitti.

Not: İlk fotodaki yataklı tren olayını kesinlikle yapacağım. Ailecek küçükken yapmıştık bir kere ama ben böyle arzuladığım insanla istiyorum. Tren sesi eşliğinde öpüşmeli, sevişmeli, inlemeli haha :D


Dere Tepe Gezdim, Sonunda Huzuru Buldum

6 Comments »


Hayatım boyunca sağlam adımlar atmak adına bir şeye karar vermeden önce düşünüp durdum. Buna rağmen yapmış olduğum çeşitli hatalar var. Pişmanlıklarım, unutmak istediklerim, toprağa gömdüklerim ve daha fazlası... İnsan hayatı daha monotonlaştığı zamanlarda yapmış olduğu salaklıkları bile özlüyor sanırım. Ben de bu sıralar tam olarak bu durumdayım. 

İşten ayrılmak, ilişkiyi sonlandırmak, aileye rest çekmek, parasız kalmak, normal zamanlarda dönüp bakılmayaca halde azgın durum yüzünden istemediğin biriyle seks yapmak, depresyona girmek, çok istediğin bir şeyi elde edememek ve aklıma gelen daha onlarca aptal durum... Hiçbirinin şu anki düşüncelerimle alakası yok. Nedenini bilmediğim bir şekilde kendimi yalnız hissediyorum bu sıralar.

Ben tek çocuğum. Annem ve babam çalıştığı için hayatım boyunca genelde tek başıma kaldım. Dolayısıyla yalnızlığa ve tek kalmaya alışığım. Çocukluğumda ve ergenlik yıllarımda hiç sorun etmiyordum, çünkü zaten alışkındım. Ama son zamanlarda yalnız kalmaktan sıkıldığımı fark ettim. Evde bile tek başıma odamda bir şeyler yaptığımda sıkılıyorum. Oyun oynamayı, kitap okumayı, müzik dinlemeyi, film/dizi izlemeyi çok severim, bıraksalar sabaha kadar bu aktiviteleri gerçekleştiririm. Ama dediğim gibi son zamanlarda 20 dakikalık en sevdiğim komedi dizisini izlerken bile bir sıkılma geliyor bana. 


İlk başta seks yapayım geçer gibisinden oldukça yüzeysel bir çözüme başvurdum. Gittim oldukça hoş bir çocukla çatır çatır seks yaptım. Hiç de mutlu hissetmedim sonrasında. İçimdeki bu duygu devam ediyordu. 

Sonra belki duygusal bir şeyler yüzünden böyle oluyordur dedim, kendimi yakın hissedeceğim biri var mı diye bakındım. Tabi ki bulamadım. 21 yaşında "aşk arıyorum" diyen yeni ergenliği bitmiş gençlerimizin triplerini çekmek zorunda kalmak daha çok depresyona sokar beni.

Arkadaşlarımla görüştüm, içtim içtim içtim. Dilediğimce eğlendim, yıllardır dağıtmadığım kadar dağıttım. Bana vermiş olduğu tek duygu gün aydınlandığında hissettiğim inanılmaz baş ağrısı oldu. 

Böyle içen içe enerji patlaması yaşıyorum, sebebi de sıkıntıdan. Bir şeyler yapmam lazım dedim. Aldım sırt çantamı yanına, atladım arabaya ve Düzce'ye gittim. Aklıma ilk burası geldi. Zamanında bir arkadaşım Düzce'deki bir şelaleden bahsetmişti. Birden aklıma gelince bu macerayı yaşamalıyım dedim ve yola koyuldum. Yol boyunca en sevdiğim şarkıları dinledim, bağıra çağıra eşlik ettim. Yaklaştığımda ise içim uzun süreden sonra ilk defa heyecanla doldu. Samandere Şelalesi'ni oldukça merak ediyordum.



Şelaleyi görür görmez aradığım şeyin bu olduğunu anladım. Gözleme yapan teyzelerle sohbet edip leziz gözlemelerinden yedim, 3 kilometrelik patika yolu yürüdüm, dönüş yolunda bisiklet kiralama yerinde bisiklet kiralayıp sürdüm, şelaleye girip dizlerime kadar buz gibi suyun içinde kaldım, bir sürü foto çektim (Hepsi makinede, bir de bu yazı aslında gezi yazı değil o yüzden eklemedim) ve en güzeli de şelalenin kenarında gördüğüm hamakta 2 saat boyunca dinlenip hayatımdaki her şeyi uzun uzun düşündüm. Rahatlama buydu, benim de buna ihtiyacım vardı. En azından çözümü bulduğum için çok sevinmiştim. Nasıl rahatladığımı size anlatamam. Şehirden, insanlardan, yaşanmışlıklardan bazen uzaklaşmak insana çok iyi geliyor. Bence herkes bunu arada yapmalı. Ya en yakın arkadaşınızla yapacaksınız, ya da benim gibi tek. Bundan sonraki ara verme molalarımı en yakın arkadaşlarımla yapmayı düşünüyorum.

Bazen İstanbul böyle boğuyor beni. Gittiğim yerde yaşadığım anılar, rast geldiğim insanlar, trafik, kalabalık, boğucu hava ve sinir harbine yol açan durumlar yüzünden nefes alamayacak düzeye geliyorum. Kaçık rotalarımı ise buldum. İstanbul yakınlarındaki şelalari dolaşacağım ilk etapta. Kendimi dağa, ormana, suya vuracağım. Rahatlamanın türlü türlü yolu var, benim de terapim bir nevi bu. 


Bunlar dışında son zamanlarda neler yapıyorum, onlardan bahsedeyim biraz da...


  • Ekşi'ye yeniden yazmaya başaldım, uzun süre ara vermiştim.
  • Ayı Sözlük'te yazmaya başladım ayrıca. Aklıma gelen durumlarla ilgili saçmalıyorum işte. 
  • Yazın gerçekleşecek hayalim için çalışmalara devam ediyorum. Bazen de bu durum sıkıyor beni, gün geçtikçe ara sıra gerilmelerim artıyor. 
  • Sapığım oldu bir tane. Sosyal medya hesaplarımdan bulmuş beni, takip edip çeşitli şeyler yazıyor. Telefondan, Whatsapp'ten, Twitter'dan, Face'ten, ve Romeo'dan engelledim, bu sefer de diğerlerinden buldu ahaha. Yeminle teknoloji çağında birini hayatınızda çıkarmak zor. En sonunda arayıp ana avrat söveceğim de du bakalım.
  • 1 yıldır Hollanda ve Amerika'da olan en yakın arkadaşlarım Mayıs başında geri dönüyorlar. Onlarsız İstanbul sıkıcı oluyordu.
  • Antalya'da ev bakıyorum, eğer yazın istediğim olursa İstanbul'da uzaklacağım 3 seneliğine. Biraz nefes almaya ihtiyacım var. Umarım Antalya olur, orayı çok istiyorum.
  • Nedenini bilmiyorum ama hayatımda bir kere para verip eskortla yatmak istiyorum. Birine para verip bunları bunları yapcaz demenin nasıl bir duygu olduğunu merak ediyorum :)
  • Huzur Sokağı temalı bir gey hikaye yazmak istiyorum. Muhafazakar Ali ile orospu ruhlu Orçun'un Fatih'teki Huzur Sokağı'nda yeni inşa edilen apartman dairesi sayesinde yaşadıkları ihtiras, şehvet, sesk, tutku ve muhafazarlık yüklü bir hikaye. Can sıkıntısı başa bela amk! :D
  • PS4 ve Xbox One arasında kaldım. Hala hangisini alsam diye düşünüyorum. Bir akıl, bir yardım lütfen.
  • Youtube'da kanalı olan bir arkadaşım 5 bölümlük video çekimi için konuk olmamı istedi. Youtube ünlüsü olma yolunda ilk adımı da attım haha. PS Move üzerinden ceza oyunları oynayacağız.
  • Senaryosunu çaldıkları için bir diziyi şikayet eden arkadaşım açtığı davada şahit olarak yazdırdı beni. Yakın zamanda hayatımın ilk mahkeme deneyimini yaşayacağım. O kadar The Good Wife izledim, hazırlıklıyım. İtiraz ediyorum sayın hakim! (Upss, bu başkaydı yahu hehe)
  • Yemek yapmaya başaldım. iPad'e yemek uygulamaları indirdim. Yeni yeni tatlar deniyorum. Hazır Oktay Usta paralelci ilan edildiğinden yerini alabilirim sanırım. Programını adı Pembe Elma olacak. Gönül isterdi ki Logo'da filan programın yayınlansın, ama işte hayaller Logo, gerçekler Flash TV.
  • Glee bittiği için o kadar mutluyum ki. Evde bayram havası estirdim. Kanımı çeken o Blaine ve Kurt salağından kurtulmak harika bir duygu. Dizi alemi içerisinden en iğrenç gey çiftlerdi.


İşte böyle. Bu ka'a...

Ben Buraya Çıplak Geldİm Lan!

5 Comments »


Bazen yatağıma uzanıp uzun uzun düşünmeyi çok seviyorum. Her şey uzaklaşmak ve kendi düşüncelerimden oluşturduğum ütopyaya yolculuk yapma hissi mükemmel hissettiriyor. Bu ütopyada gerçekçi ve en baba hayalperestlere taş çıkarsacak bir skalada ilerleyen olaylar silsilesi oluyor. Hayal kurmak güzeldir, yaratıcılığınızı artırır. Hele bir de rüyayla birleştiğinde tadından yenmez, neredeyse gerçek olur. Sonra gerçek dünyaya geri dönüyorum, pencereyi açıyorum ve bir sigara yakmak istiyorum. Yakamıyorum ama, çünkü sigara kullanmıyorum amk :)

Daha çok ev insanıyım ben. Evimin kapısından içeri adım attığımda yeniden dışarı çıkmam için büyük bir itici güç gerekiyor. Bazen canım sıkıldığımda girdiğim uygulamalarda yazıştığım kişiler 5. dakikadan itibaren bana kahve(!) içmeye gelsene dediklerinde "hayır" diye cevaplıyorum. Bunun sonucunda beni garipliyorlar. Ama onun kahvesinin vereceği zevki oturduğum sıcacık evimde sağ elim de sağlıyor. Ne gerek var giyinip İstanbul trafiğine çıkmaya. Soruyorum size, yaptığım çok mu anormal? 

Kış yüzünden mi bilmiyorum ama bu aylarda genelde hayattan zevk alma olayım azalıyor benim. Her ne  kadar Mart ayına girmiş olsak da havada belli bir ısınma durumları daha yaşanmıyor. Hayatımın odak noktasında işimle ilgili bir durum olduğundan dolayı sevgiliye, buluşmaya ya da yatmaya vakit ayırmıyorum. Sırf bu yüzden hayatımda ilk defa rastladığım İstanbul'da yaşayan, mavi gözlü Yahudi diş hekimini engelledim :D Böyle bir kombin bir daha ne zaman karşıma çıkar bilmiyorum. Diyorum ya enteresan bir insanım. Adamın zevkini sonuna kadar sömürmem, onu da zevkten uçurmam gerekiyorken ben "engelle"ye bastım ve hayatımdan çıktı. Sanal dünyada bazen tanrıcılık oynayabiliyoruz böyle, güç bizim oluyor. Bazen de başkaları bizim üzerimizde tanrıcılık oynuyor, o zaman da göte gelmiş oluyoruz işte. 



Geyler kendilerini yıllar yıllar önce bir sürü kategoriye ayırdıkları için şimdi yazacaklarım garip kaçmaz. Ben daha çok nasıl desem, mmm "hetero" zevklerine sahip bir geyim. Bu ne demek oluyor? Şöyle bir şey:

-Stadyumda, televizyonda, kafede filan maç izlemeye bayılırım. Halı sahada maç yapmaya da bayılıyorum.

-Oyun oynamaya bayılırım. PS4, Xbox One, Wii U... Hepsinde deli gibi oyunlar oynarım, gram sıkılmam.

-Nevizade dışında özellikle salaş meyhanelerde içmeye bayılırım. Bu tarz ortamlar hoşuma gidiyor. 

-Partilere, gey barlara filan takılmayı sevmiyorum. İçeceksem dediğim gibi yukarıdaki maddede yazdığım yerlerde ya da evlerde içmeyi seviyorum. 

-Birileriyle tanışmak ya da sevgilisiz yaşayamamak bana göre değil. Elbet ben de insanlarla konuşuyorum, buluşuyorum ama her görüştüğüm erkeğe potansiyel sevgili, yiğit, delüğanlı, evimin direği, yavuklu gözüyle bakmıyorum. Gey tanıdıklarımın çoğu bakıyor ama emin olun.

Anime izlemeyi, manga, çizgi roman okumayı çok seviyorum. Sağlam koleksiyonum da var. Fantastik kitaplar da oldukça ilgimi çekiyor. Figür de biriktiriyorum.

Şimdi en kaba tabirle bu şeyler benim hayatımın odak noktasında olan durumların bazıları olarak nitelendirilebilir. Tanıştığım insanlarda da genelde böyle ilgileri bulamadığım için buluşmalar eğlenceli geçse bile hep bir "eksik" oluyor benim için. Şöyle 19 - 20 yaşımda olsaydım "sevgilim olmazsan yatamayız, olmaz ama" tribinde de olurdum kesin :) Şimdi ise fırsatını bulduğumda hiç affetmem, çatır çatır - duvardan duvara - sabahlar olmasın diyerek - inletere hgqfwefqfdqf :D



Çeşitli toplantılara, etkinliklere, konferanslara katılıyorum. Her sene onur yürüşünde göğsümü gere gere geziyorum. Hetero arkadaşlarımın hepsi beni biliyor, çünkü ben olduğum kişiyle "kendimle" gurur duyuyorum. Bu duygu benim için "aman ne düşünürler", "dışlamasınlar beni", "herkese söylerler mi?" tarzındaki soruların çok ötesine geçti zamanla. "Siktir et ne derlerse desinler. Arkadaşlarımsa her türlü arkamda olacaklardır" düşüncesi oluştu bende. 

En son buluştuğum kişiyle bu tarz konularda konuşuyorduk. Kendisi beni "homofobik gey" olarak nitelendirmişti hhyrhwhjhehe. İzninizle önce bir güldüm. Bunu diyen kişi feminenlerden nefret ediyordu. "Kadınsıyla yatacağıma kadınla yatarım" düşüncesinde biriydi. Adama düzgün bir şekilde anlatıyorum, anlamıyor. Ne dediysem bana mısın demedi. Şizofrendi sanırım. Kısaca onun gözünde ben homofobik bir geyim, kendisi ise püri pak. 

Biraz da geylerle iletişim içinde bulunmayı bu yüzden sevmiyorum. Başka şehirlerde durum nasıl bilmem ama İstanbul'da her türlü manyağa rastlıyorsunuz. Buluşmaya saygıdan dolayı takım elbiseyle gelenden 2. buluşmada yüzük takalım diyene, evlat edinmekten bahsedenden tutun, doğan görünümlü modifiyeli şahin arabası olana kadar türlü türlü gey gördüm ben. En normalinin bile zamanla bir anormalliği ortaya çıkıyor. Benim için de geçerli bu. Ben de manyağım, ama sadece ilk zamanlarda göstermiyorum bunu. Her şey raylı rayına oturduktan sonra ortaya çıkıyor bende :D

Son zamanlarda hayatımda çok farklı durumlar yaşamadığım için bu sefer böyle biraz çorba bir yazı oldu. En azından okuyacak güzel bir sunmuşumdur diye düşünüyorum. Arayı fazla açmayacağım, söz! Yazmayı çok seviyorum ama her şey o kadar yoğun ki! Ağustos'tan sonra istediğim olay gerçekleşirse oldukça fazla boş zamanım olacak, o zaman döktüreceğim :)

***Bundan sonra ne hakkımda yazacağımdan bahsedeyim. Bir nevi gelecek yazının fragmanı ahaha: Bir ara Facebook'ta rastlamıştım. Geylerin aile oluşumu varmış. Böyle araştırdım ve en az 10 tane gördüm. O aileler ilgili bir şeyler yazacağım, çünkü aşırı komik. Hatta kahkahalarla gülmüştüm, bayağı malzeme var orada. Fake bir FB hesabı açmam lazım, benim yok biliyor musunuz? :D En kısa zamanda GHH olarak aileler hakkındaki yazımla buradayım. 

Seviyorum la sizi biliyorsunuz :p

[GHH]

Barcelona'da Grup Seks Yapan Eski Sevgilim ve "Ben"

21 Comments »


Ben sevdim eller aldı lan. Ben yetiştirdim, büyüttüm, besledim, değiştirdim. Gitti o özelliklerini başkasının üzerinde kullanıp beni etti gavurun dölü. 

Bu sefer kısa keseceğim, yazmak yerine bir nevi kusmak olacak. Arada arkadaşlarla içmeye gideriz Nevizade'ye. Her zaman gittiğimiz mekan da bellidir: Sanat. Canlı müzik ve içme faslı içip gittik yerleştik bir güzel, şarkı söyleyecek çocuk çıktı. Biz tepolar tutuyoruz, bir yandan da içiyoruz. Sigara bağımlısı bir arkadaşım "dışarı çıkalım, hem sigara içcem hem de sana bir anlatcam" dedi. Çıktık dışarı, konuşacağı konu da eski sevgilisiyle barışmışlar, doğru karar verip vermediğini bana soruyor. Eski sevgilisi çok hoş çocuktu, bizimkinin mallığı yüzünden ayrılmışlardı. Kararı onayladım, onu bir daha kaçırma dedim içeri geçtik yeniden.

Masaya oturdum, kafamı çevirdim ve benim eskiyi gördüm! Almış eline şarkı söyleyen çocuğu gitarını, oturmuş şarkı söyleyecek denyo! Şansımı sikeyim modunda takılırken bizimkilere hadi kalkalım gidelim dedim. Oralı bile olmadılar, hatta F, selam naber durumuna girdiler. Bu bize oradan el salladı, sonra da eliyle beni işaret edip bir şeyler geveledi. Ben anlamadım. Ortam hem kalabalık, hem kartanlık, ben de hem sarhoşum hem de şaşkın. 

Sonuçta Barcelona grup seks yaparak beni aldatan yakışıklı, sevimli, sempatik bir orospu çocuğu kendisi. Benimki de drama. Adamın Barcelona grup seks yaptığı kişilerden biriyle Beyoğlu'ndan karşılaştık. Bu patavatsız embesil, hafta sonu Point'te parti var, arkadaşın da katılmak istersen gelsin demişti ahahahha. Olm çok pis rezillik ya. Ben hala bizim oç'yi neden orada tramvayın önüne atmadığımı bilmiyorum. Neyse, konuya dönelim!

Bu yılların şarkısı olan "Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim"i söylemeye başladı. Ben de içimden 'biliyorum, sen oldukça kaliteli bir şerosun' diyorum. Gavat güzel de söylüyor hani ve şarkı benim en sevdiğim şarkılardan biri. Salak gibi gittim yanına eşlik ettim karga sesimle. Bu şarkı bitince benim yapmış olduğum durumdan cesaret alarak elinde bir şişe rakıyla masamıza oturdu. Bir muhabbet, bir cilve, bir flört ki sormayın gitsin. Ve hoşuma gitti bu durum. Oldum olası flörtleşmeyi sevmişimdir... 



Bu o konuşma sırasında suratıma bakıp üç kere "özür dilerim" dedi. Sadece bu cümle, ama ben anlamıştım neyi kastettiğini... Ben de şerefe yapıp geçiştirdim, çünkü söyleyecek bir cümlem yoktu. 

Londra'dan gelen bir arkadaşım vardı, Airbnb'den Cihangir'de ev tutmuş. Hadi eve geçelim dedi. Biz böyle kızlı erkekli Cihangir'deki eve gittik. Tabi içkiler, yemişler, cipsler alındı. Eğlence evde devam edecek tabi. Benim öküz de geldi, kendi arkadaşlarını ekti. Yolda ben de salak evde acaba kızlı erkekli kalıyoruz diye polisler basar mı geyiği çeviriyorum. 

Vardık eve, yayıldık salona. Müzikler ve şişeler açıldı, abur cuburlar saçıldı. Geyik yapanlar, oynayanlar, birbirlerini süzenler filan var. 80'lerde kötü şoko partileri gibi bir ortam, ev de zaten 80'lerden kalma gibiydi. Gece yarısına yakın gidenler oldu. Kaldık evde 6 kişi. Ben de gidecektim ama Bakırköy gözüme uzak gözükünde kalmaya karar verdim. Benim öküz de kaldı. Yatakları filan belirledik, benim yatağım onunkinden uzakta ve ayrı. Yorgunluktan hemen uyuyanlar oldu, ev sahibi olan arkadaşım Tinder'da tanıştığı çocukla sevişmek için odaya çekildi jajfhwkjeke.

Biz denyoyla beraber kaldık. "Neden yaptın?" diye sormak istiyorum ama ağzımdan kelime çıkmıyor. Merak ediyor insan. Ben de yurt dışına çıkıyorum ama biriyle beraberken orgy'lere katılmıyorum. Nereden esti amk demek istiyorum ama möl möl suratıma bakarken bir şey diyemiyorum. Müziğin sesini kıstım, "ben yatıyorum, doğal olarak sen de" diyerek bunu tuttuğum gibi yatağa attım. Gömleğini yırttım, ters döndürdüm, boxerını sıyırdım ve sabahlar olmasın diyene kadar verdim küsküyü jhahrtjwkej. Ben öğrenciyken satılan ucuz porno dergilerdeki hikaye ağzıyla yazmak eğlenceli oluyor amk ahahaha... 

Bir kere bile öpmedim
Bir kere bile sarılmadım
Bir kere bile saçını okşamadım
Bir kere bile güzel bir söz söylemedim
Bir kere bile hisli bakmadım

Sadece sert bir sikişti... Bu kadar. S-İ-K-i-Ş...

Sabah en erken ben uyandım, saat 9 gibiydi. Hızlıca bir duş aldım, üzerini giyindim ve çantamdan not kağıdıyla kalem çıkardım. Salonda da bant buldum. Hızlıca yazıp göğsüne yapıştırdım ve evden çıktım.

Nota da şunu yazdım:

"Seni sikmek iyi geldi. Bye"


---


Yapmalıydım, yapmak zorundaydım. O gün nasıl huzurlu olduğumu ise size anlatamam.