Archive for Ağustos 2014

İstanbul'da Gay Yaşamı ve Dİğer Şehİrler

2 Comments »


Başlık bu sefer resmen haber başlığı gibi oldu, affola. Bir de şu blogu güzelleştireceğim, eklentileri filan ekleyeceğim ama götümdeki pireleri kovmakta bile üşengeç davranadığım için el atamıyorum. Bu sıkıcı havadisleri verdikten sonra yazıya başlayabilirim.

Türkiye 80 milyonluk bir ülke. Eşcinsel sayısını bilemem ama eşcinsel ilişkiye giren insan sayısının 10 milyonu filan geçeceğimde eminim. "Delik olsun çamurdan olsun" mottosunu benimseyenler sağ olsun. Nüfus fazla, cinsel ihtiyaca sahip olanların sayısı da fazla. Tutucu bir ülke, kezban kızlardan bol başka bir şey yok, küçük şehirleri çok... Türkiye bu batakta nasıl ilerliyor lan?

Geyiğine Gabile'ye girdiğim zamanlarda Afyon'dan, Yozgat'tan, Çorum'dan gayler görünce şaşırıyorum. Sanki oralar da gay yok amk? Bu kişiler için Gabile bulunmaz bir nimet olsa da bu sitenin nasıl bir çukur olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki Anadolu'da insanlar nasıl buluşuyor? Nasıl birbirlerini buluyorlar? İnternet her ne kadar ilk sırada yer alsa da, bir avuç kadar insan küçük şehirlerden sitelere kaydoluyor. İş için Konya'ya gittğimde Hornet'te en yakın kişi 56 kilometre uzaktaydı :D İnsanlar ifşa olma korkusu içinde olduğu için küçük şehirlerde daha bir dikkatli davranıyorlar. İstanbul'da çoğu kişinin sikinde değil, bir gördüğünü bir daha görme bar manyağı olmadığın sürece zor.

Chat siteleri filan da var, cinsel sohbet yazınca hemen karşımıza çıkıyor. Ama bunun gay versiyonu da yine Gabile sohbet. Gabile'nin dışında diğer sitelerde neredeyse hiç yok. Ankara ve İzmir'de bile sayı az. Kafamı kurcalıyor bu soru. O yüzden İstanbul dışında yazan gayler lütfen ama lütfen yazsın, açıklasın bana. Birkaç blogta okudum ama yetmedi. Merakımı giderin yahu.

Mesela benim en yakın arkadaşım Yağız İzmirli. Ve evet, o da gay. Üniversiteyi burada okudu, şimdi yine memleketinde. O da bana İzmir gay yaşamından bahsediyor. Özetlemek gerekirse; İzmir'deki gaylerin çoğu ruh hastasıymış :D Romeo'da, Manjam'da eşek kadar profili görüp "asl?" diye soranlar varmış. İzmir'e gittiğim zamanlar da bunu ben de yaşadım. Gerçekten ayrı bir kafadalar, enteresan. Bir de İzmir'de nedense pasifg gay çok, bütün aktifler İstanbul'a mı kaçmış ne?

Ben de biraz İstanbul'dan bahsedeyim. 20 milyonluk hayvani nüfusa sahip bir şehir, içinde her türlü denyo var. Seda Sayan'ından tut Fatih Ürek'ine kadar her ünlüye benzer bir eşcinsel bulabilirsiniz, o derece. Psikopat, aşık, duygusal, ruh hastası, hırslı, embesil, gold digger, sikici, verici, orospu, romantik serseri filan... Bütün sıfatlar var. 

Ama en çok da "hızlı seks" olayı var artık İstanbul'da. Mobil gay uygulamaları çıktı, mertlik bozuldu. Artık açıyoruz telefonu, hemen 100 metre öten de online biri Bağcılar'da, Esenler'de bile karşına çıkıyor. Tak yazıyorsun, elin yüzün biraz normalse anında seks. Araştırmadan, tanımadan, iki dakka yazışarak. Uygun ortam varsa anında şip şak, sok çıkart, sonra da eyvallah. Millet için bulunmaz nimet. Hele ki cinsel yönden libidoları yükszek olan gayler için. Bu uygulamaları "hızlı tanışma" için de kullananlar var ama onlar da zamanla İstanbul'un diğer gayleri tarafından bozulurlar. 

Ben mi? Ben dediğim gibi çok üşengecim. Birini birazcık tanımadan bir şey yapamıyorum. Adonisi olsun ama beyni de olsun. Gülsün, güldürsün... "Hadi hemen soyun, seni baştan aşağı yalamak istiyorum" cümlesini bu eylemlerden sonra desin bir zahmet. yoksa seksten pek zevk alamıyorum. 

Son yaşadığım durumu anlatayım. Romeo'da ara sıra profilini silip yeni profil açan bir çocuk vardı (Bu kürkçü dükkanına dönüş olayı da ayrı bir konu hani) Daha öncelerden de gördüğüm bu çocuk cidden taş. Taş kelimesinin insan hali hani. Baştan aşağı süz, öyle. gülümsemesi de çok seksi keratanın. Tam ben böyle hülyalı şekilde bakarken en sevdiğim seslerden olan Romeo'nun harp sesi çalmaya başladı. Hemen baktım, ondan gelmiş. İçimde bir pırpır. Açtım mesajı, klasik selam naber naneleri. Böyle konuştuk birazcık kısa cümlelerle, sonra bu buluşalım dedi. Hayatımda sanırım ikinci veya üçüncü kez konuştuğum kişiyle aynı gün içerisinde buluştum. Hem de ta Bakırköy'den Maltepe'ye gittim amk. Bu beni Küçükyalı'dan arasıyla aldım, yakında bulunan site içerisindeki evine götürdü. oldukça lüks bir ev, tek başına hayvanlarıyla falan kalıyor. çocuk bir de bende küçük, 90'lı aha :D Neyse duş alcam dedi, sonra bornozla çıktı beni yatak odasına çağırdı. Öpüşmeye başladık direkt, sonra işte allah ne verdiyse çatır çutur giriştim buna ahaha. 1 saat filan seks yaptık, sonra yeniden duş aldık, giyindik ve çıktık. Beni Kadıköy iskelede bıraktı. Toplam 3.5 saat dışarıda kaldım. Anadolu yakasına geçtim, seks yaptım, evime geri döndüm. Ne kazandım? Hiçbir şey? Seks güzel miydi? mükemmeldi. Ertesi gün yeniden çağırdığında gittim mi? Gitmedim. Neden? Çünkü çok uzakta ve ben götümü kaldırıp bir daha gitmem, her ne kadar süper seksi bir şey olsa da. Bir de sürekli sikiş olayları sıkıyor beni, bazı günler çok pis aseksüel olabiliyorum :D 

Bunu niye anlattım? Çünkü seks yapmak bu kadar basit. Hem de oldukça taş insanlarla bile basit. Artık İstanbul'da o seksi erkekler "hızlı seks" olayı yüzünden götlüklerini indirdiler. Burnundan kıl aldırmayan zatlar, gecenin üçünde deli gibi azıp yakınlarda kim varsa onlardan biriyle ya da hepsiyle yatmak istiyor. 

İstanbul'un gay yaşamı seksten ibaret. Yok aşkmış, yok sevgili olmakmış filan.. Geçiniz kızlar bunları. Tek gerçek bir sikin bir göte girmesi... 35'ime kadar seks yaparım, sonra da spor yapmayacağımdan dolayı pörsüyeceğin için sevgili, koca yaparım modunda insanlar Heteroların gençliklerinde her boku yiyip, yaşlanınca namaza niyaza başlamaları gibi. Bu kocamaz çukurda tek tek eğlenceli, beraber vakit geçirilecek insan yok mu? Var, dibine kadar var. Onları bulmak da zor işte. 

Barlar, kafeler, sinemalar, saunalar, hamamlar, gay motelleri, starbucks'lar, gloria jeans'ler, şanzelize cafe filan... İstanbul için söylüyorum, bu yazdığım yerlere giden hemen hemen herkesle evinizden çıkmadan götünüzü yaya yaya bilgisayarınız üzerinden konuşabilirsiniz.

Geçtim İstanbul'u, ben bu sıralar en çok Yozgat'ın gay yaşamını merak ediyorum. Facebook sen neler kadirsin?

Yozgat
Yozgat 2

Lİsedeyken Hayatımdan Bİr "Onur" Geçtİ

15 Comments »


Hiçbir şekilde nedenini bilmiyorum ama yazının şarkısı olarak bu parçayı seçiyorum.

Artık resmen blog yazılarımda bile lise yıllarımdan bahsedebildiğime göre, kendimi yaşlı ilan edebilirim. Şakası bile kötü olsa da, bir gün ya yaşlanacağız ya da Ajda Pekkan gibi olacağız. Bugün şöyle bir düşündüm de benim lise yıllarım maceralı geçmiş biraz. Tabi ben o zamanlar kezban olduğum için böyle fırsatları tam olarak değerlendiremedim. Ne zaman Lise 3'e, o zaman maymun gözünü açtı.

Kendimi çok uzun zamandır tanıyor ve biliyorum; o konuda şüpheniz olmasın. Hiçbir zaman kendimle kavgalı olmadım, bunu ayrı bir yazı da anlatacağım. Sadece o zamanlar karşı taraftan sinyalleri tam olarak doğru şekilde algılayamıyordum. Bu da eh birkaç fırsatı kaçırdı. İçlerinde biri var ki, Aşk-ı Memnu'ya taş çıkartır. Onu anlatacağım size.

Lise 2'ye gidiyordum. Gayet mazbut, biraz inek, sınavlara çalışan ama bunun yanında neredeyse her gay gibi okulun voleybol takımında yer alan, dersaneye giden ve herkesle iyi anlaşan çiçek bir çocuktum. Sınıf arkadaşlarımdan birinin arkadaşı o sıralar bizim sınıfta çok meşhurdu. Yakınlardaki bir eczanede çalışan ve adı Onur olan bu çocuk kızların dilindeydi. Hatta sınıfın kaşarı Fulden feci derecede abayı yakmış bu Onur'a (Böyle de magazin programı sunuyor gibi oldum. Özge Varan-Ulusoy'dam iyi olacağım eminim ama haha)

Ne yapıp edip Fulden bu çocukla görüşmüş. Ertesi gün sınıfta ballandıra ballandıra anlatıyordu. Okul çıkışında arkadaşı Musa'yı almaya gelecekmiş, halı sahaya futbol oynamaya gideceklermiş. Fulden kaşarı da destek için onlarla birlikte gidecekmiş. Sınıfın Onur'u görmeyen kızlarını aldı bir heyecan. Dersler bitti, herkes çıkıp servislerine dağılırken meşhur Onur'u gördüm. Kıvırcık saçlara sahip, kumral, uzun boylu, yapılı bir çocuktu. Ama en çekici yeri kesinlikle açık yeşil gözleriydi. Gerçekten de çekici bir çocuktu, aurası vardı. Bu da beni gördü, gözlerini dikip baktı. Ben sonra süzülerek servisime bindim. Ertesi gün oldu, çıkışta benim servisimin önünde gördüm bunu. Bu sefer daha uzun baktı bana. Haftanın son günü Cuma olduğunda bu yine benim servisin önündeydi. Yanında da Fulden vardı. Selam verdi bana, şaşırdım.

"Merhaba. Sen GHH olmalısın. Fulden'le aynı sınıftaymışsınız"

"E, şey... Evet aynı sınıftayız. Merhaba"

"Nasılsın?"

Hönk, ne alaka yani? Niye bana soruyor la bunları?

"İyiyim, tatile girdiğimiz için fazla iyiym hatta"

Böyle der demez bunu aldı bir gülme. Fulden de ağzının kenarıyla gülüyor. 

"İyi olmana sevindim. (Burada kendini tanıtıyor. Yukarıda benim tanıttığım şeyler, eczane filan işte)

Neyse, böyle garip bir konuşmadan sonra ben gittim. Servis hareket ettiğimde arkama baktım ve yine bana baktığını gördüm. Hadi şimdi biraz hızlı gidelim.

Ertesi gün dersanedeyken bilmediğim bir numaradan mesaj geldi.

"Selam, ben Onur. Numaranı Musa'dan aldım. Bakırköy'deyim. Hangi dersanedesin, Musa'ya sormadım?"

Ben yine ne alaka amk diyorum kendi kendime. Bir yandan da en kezban halimle cevap yazıyorum.

"Kültür'deyim"

Anında cevap...

"5 dakika sonra oradayım"

5 dakika sonra bir mesaj daha...

"Geldim, dersin bitince aşağı insene"

Aşağı inince buralarda olduğunu, canının sıkıldığını ve takılmak istediğini söyledi.

Bundan sonra 2 ay boyunca her Cumartesi, her Pazar dersaneye geldi ve beni bekledi. Onunla konuşmayı seviyordum, beni güldürüyordu ve benle ilgileniyordu. Ama dediğim gibi sinyalleri nedense sağlıklı alamıyordum o zaman. Şimdi olsa kaçar mıydı yahu?

Sinyalimi karıştıran şeylerden biri de beni sinemaya götüreceğini söyleyip Kurtlar Vadisi'nin bir filmemi gitmemiz haha. Çıktığının ilk günüydü ve gece 12 seansı bile doluydu. Biz de giremedik ve bu beni Bakırköy'de bir türkü kafeye götürdü. Allah'ım!!! Hayatım boyunca sadece 1 kere böyle bir ortama gittim. Ceketini fırlattı bana, dar gömleğiyle saldı kendini piste. Bilinen bütün oyunları oynadı, bana baka baka hem de. Efe'm benim filan diyordum herhalde içimden bilmiyorum. Ortam feciydi yahu. Bir tane kız vardı, sanırım annesinin, ablalarının, kuzenlerini, teyzelerini, yengelerinin ve halalarının bütün takılarını takmış takıştırmıştı. Korkunçlu bir şeydi. Merve'nin annesi Periko gibi!!!

Biz bunla bayağı eğleniyorduk. Benim evimde o zamanlar bilgisayar vardı ama anneme kablosunu saklamasını söylemiştim. sınava sağlıklı bir şekilde çalışamıyordum yoksa. Bununla MSN'de (Ah MSN ah!) konuşcam diye neredeyse her akşam internet kafeye gidiyordm. Cam açıyorduk, salak salak smiley dolu muhabbetler yapıyorduk.

Bu arada feci bir yağmurun yağdığı gün Fulden'e buluşmak için söz vermiş gitmemiş. Ondan sonra da sms ile ayrılmış kızdan. Bizim aptal da 2 saat boyunca yağmuur altında Onur'u beklemiş. Bana "sen de konuşma, o kötü biri filan" diye çemkiriyordu.

Bir gün okul çıkışı geldi Onur, tuttu kolumdan bir arabanın içine attı beni. Tecavüz, İffet sahnesi gelmesin aklınıza lan! "Nereye gidiyoruz?" demeye kalmadan bastı gaza. Yeşilliklerin içinde bir restorana gittik. Amcasınınmış. Akşamları açılıyormuş. Anahtarı almış, restoranın en güzel masasını donatmış. Ben hala gözlerini kırpıştıran bir saf! 

"Senin için hazırladım GHH"

"Eee, teşekkür ederim Onur. Ne zahmet ettin"

"Senle yaptığımız hiçbir şey zahmet değil"

*Hönk!*

Yemeğimizi yedik, sonra bu rakı açtı. İçiyor, bana da ikram ediyor! Yaşı tutmayan biri olarak tabi ki de içmedim deyip sosyal mesaj vermicem amk... Herhalde içtim! Ama abartmadım. Bu içiyor, bir yandan da şarkılar söylüyor. Şarkılarının da manası var ama. Hep böyle aşklı, senli benli parçalar. Ben ilk defa o zaman "acaba?" demiştim. Sonra gel oynayalım dedi. Alah'ım bir peri masalı adeta. Sevgili külkedisi GHH ile oynayan çakır gözlü Onur, yakınlaştıkları bir anda GHH'nin dudaklarına yapışmasın mı? Uzun uzun öpüp bırakmasın mı? GHH şok olmasın mı? Böyle yazınca bir sike benzemiyor, normale dönelim.

Beni uzun uzun öptü, hatta dudaklarımı yedi amk. Ben de dudak namına bir şey kalmadı, tuttu bir de bırakmıyor. Çekicem kendimi çekemiyorum. Bir yandan da şoke olmuş vaziyetteyim. Kabul ediyorum ki çok güzel öpüyordu herif. 

En son öpüşme faslı bitince "oh be" diyerek bağırıp masadan aldığı bardaktaki rakıyı içip parçaladı. Adeta bir Bülent Ersoy! Benim şaşkınlığımı gördüğünde "senin bu saf hallerini seviyorum be" demişti.

Ama ben sevmiyordum. Böyle şeylere pek alışık değildim, hele ki kontrolün bir başkasında olması hoşuma gitmiyordu. Ama dudaklarının tadı gayet hoşuma giderken diğer duygularım ağır bastı ve restorandan ayrıldım. Arabaya doğru giderken yakaladı beni "Noldu" dedi.

"Her şey olması gerektiği gibi GHH"

"Ne olması gerektiği gibi? Ben var bir şş.. ş- şer- şey bilmemek"

"Gel buraya"

Ben hala gelmeyince de;

"Buradan ayrılamazsın. İzin ver seni evine bırakayım"

Şöyle bir etrafa bakınca tabi ki götüm yemedi ve beraber arabasına bindik. Yol boyunca hiç konuşmadık. Eve girdim, kendimi attım ve hiçkırı.... Ağlamadım be, ağlamaktan nefret ederim :) 

Bundan uzun mu uzun bir mesaj geldi. Olayın özetini filan anlatmış. O zaman kafama dank etti. Ben Onur'la takılmayı seviyorum ama işleri ileri bir seviyeye götürmek istemiyorum. Sohbetini eğlenceli buluyorum, yatak performansını değil. Öpüşmesini güzel bulduğumu kabul ediyorum, ama onun beni öpmesini seviyorum. Benim onu öpme gibi bir düşüncem olacağını düşünmüyorum. Peki o halde "neden ders çalışmam gerekirken internet cafelere gidiyordum?" İşte kebanım amk!

Buna cevap yazmadım. Dersane çıkışına geldiğinde görmemzlikten geldim, bu sefer de okul çıkışlarına gelmeye başladım. Resmen psikodrama. Bu görmezden gelmelere kısa sürede dayanamadı ve çekti beni bir kenara konuşmaya başladı. "Burada bağırma, başka bir yere gidelim" dediğimde kabul etti ve okul yakınlarındaki parka gittik. 

Yukarıda yazdığım şeyleri ona da söyledim ve bana direkt "Sen salak mısın?" dedi. Salaktım o zamanlar, kabul ediyorum. Yaptığım salakları da anlatacağım zaten. Ben istemediğimi söylediğimde kabul etmedi. O kadar uğraştı, bu kadar çabuk vazgeçemez tabi herif. 

Msn'de engelledim, sms'lerine ve telefonlarına çıkmadım. Yine görmemezlikten geldim. Bu da Fulden'le yeniden görüşmeye başladı. Bir yandan da bizim okuldaki diğer kızlarla işi pişiriyordu. Klasik kıskandırma olayları. Ama işin komik tarafı kızlarla onu görünce kıskanmıyordum, rahatlıyordum. Bir erkekle görsem ne hissederdim bilmiyorum. Bu sırayla herkesi elden geçirdiği halde benden bir tepki gelmeyince iyice kudurdu. Mesaj attı bana;

"Yeter artık. Sen haddini aştın. Bana cevap vereceksin"

Benden cevap yok.

"Dayak istiyorsun sen. Ve ben bizzat bunu gerçekleştireceğim"

İlk tehdidimi de aldım böylece. Cuma günü İstiklal Marş'ndan sonra beni dövecek Onur. Hala düşününce gülüyorum lan. Fulden'e de demiş, bizim kaşar da bütün sınıfta yaydı. Kısacası bütün sınıf Cuma günü dayak yiyeceğimi biliyor. Cuma oldu. Her zamanki gibi okula gittim. Onur'un beni dövmeyeceğini biliyordum ama acaba da demiyor değildim. Benden yapılıydı ve kaslıydı. Kısacası bir müsabaka olursa o galip çıkardı. 

Cuma okul çıkışı yavaş yavaş topuklayarak servise giderken Fulden salağının "GHH, sana bir sorcam yhaaa!" diye bilerek bağırması sayesinde Onur beni gördü. Bana doğru koşmaya başladı. Aha suratımın ortasına bir tane geçirecek, bari sol yanağıma vursun, sağdan profil olarak foto çekinirim diye düşünüyorum o sıralar haha. Bu koştu koştu veeeeeeeeeee.... yanımda durdu!

Durdu, kulağıma eğildi ve;

"Ben sana kıyamam ki..." dedi.

Ben yine şokeyim tabi. Bunu dedi ve uzaklaştı. Hayatım boyunca Onur'dan duyduğum son cümle bu oldu. Bir daha karşıma çıkmadı. Hatta bütün bokları ben yediğim halde birgün dayanamayarak bunun çalıştığı eczaneye gittim asprin almak için. Beni gördü, gözleri büyüdü. "Merhaba" dedim, cevap vermedi ve içerideki bölmeye geçti. Başka biri ilgilendi benle. O zaman anladım ki kafasında beni bitirmiş.

O benle bir şeyler istedi. Bizim okulda okumadığı halde okulun en popüler çocuğuydu ve beni istemişti. Bana jestler yapmıştı, benim için sürekli fedakarlıkta bulunmuştu. Ben ise reddetmiştim. Ama ben öyle çok kafaya takmadım, demek ki gerçekten derin duygular hissetmemişim. 

Lise 2'de hayatımdan böyle bir Onur geçti. burada ölümsüzleştirmek istedim. Daha bunlar sadece başlangıç.

Sizin lisedeki "Onur"unuz kimdi?

[GHH]

Başkaları İçin Kendimi Değiştiremem

4 Comments »


Bir zamanlar buluştuğum bir çocuk bana ilk defa biriyle buluşacaksam sarı rengi giymemem gerektiğini, yanlış sinyaller verebileceğimi söylemişti. Üzerine bir de trip atmıştı bana. İşte o zamanlar gaylerin acayip insanlar olduğuna dair fikirlerimin temelleri beynimde oluşmaya başladı. Sarı yerine mor, pembe gibi bir şeyler giyseydim acaba mesajım ne olacaktı? Ya da baştan aşağı siyah giyseydim "Bu buluşmanın benim için cenazaden bir farkı yok" mesajını mı vermiş olacaktım? Bunları bilemiyorum. 

Dolabımı açıp baktığımda en çok beyaz renkte giysim var. Esmer tenli biriyim, bir de beyazı çok seviyorum. Buluşmada aman üzerime bir şey dökülür, leke görülür triplerine asla girmem. Başka bir çocuğa göre ise girmeliymişim. Beyaz yanlışmış. 

Ya bende bir sorun var, ya da cidden ben insanları anlamıyorum. En ufak bir şeyden büyük olaylar çıkarmak gaylerin yeteneklerinden, inanın biliyorum. Ama bir renk üzerine somurtmak veya buluşma sonrasında Whatsapp'ten "Bugün beni kırdın biraz. Sence de öyle değil mi?" yazmak kafayı yemekle aynı şey. 

Kimse için değişmem, değişeceksem kendim istemeliyim sadece. İnsanların başkaların neyi yapıp yapmayacaklarını söylemeleri garip. İlk buluşmada makarna yenmez ne demek yahu? Canım makarna yemek istiyorsa o makarnayı her şekilde yerim ben. Karşımdaki eğer laf edecek olursa onun da ağzına spagettiyi tıkarım. Sevdiğim şeylerden taviz vermem asla.

Telefonumda 5 dakika arayla tam 6 tane alarm kurulu çünkü uykuyu seviyorum.

Cumartesi akşamı evde vakit geçirince deli olmuyorum çünkü evde vakit geçirmeyi seviyorum.

Bira sevmiyorum diye alkolle aram yok sanıyorlar, bilmiyorlar ki kırmızı şaraba bayılıyorum.

Toplu taşıma araçları ya da araba kullanmaktan çok yürümeyi seviyorum.

Seks arıyorum diyen güzellikleri süzdükten sonra geri çevirmeyi artık sevmiyorum. Nerede duracağını bilmek lazım ama diye düşünüyorum. Herkesle de olmaz tabi lan. 

Seks için Gaziosmanpaşa'dan Kartal'a gecenin köründe giden insanları görünce şaşırıyorum. Asla kıçımı kaldırmam, mis gibi yataktayım olm.

Eğlenmeyi seviyorum, eğlenceli erkekleri seviyorum. Ciddi ya da somurtkan insanlar bana ruh emicileri hatırlatıyor.

En sevdiği dizi Arka Sokaklar olan gayler tanıyorum. Ve emin olun erkekler için değil kurgu için seviyorlar. Ben de bu dizinin zoom yapan kameranına hastayım :D

Yemekle ilgili her şeyi ama her şeyi seviyorum. Onu yeme kilo alırsın diyen biri son zamanlarda iyi ki karşıma çıkmıyor. Şöyle ağzım dolu dolu "Sana ne lan göt lalesi" dicem.

İlk buluşmada seks yapmayınca domestik ev gayi olmuş olmuyorum.

Bu kadar kötü özelliklere rağmen insanları yine de seviyorum.

Flörtleşmek hoşuma gidiyor, hele de bunu iyi becerebilen birine denk geldiysem tadından yenmiyor.

Her insandan bir şeyler kapmaya çalışıyorum, kapmak istemediğim tek şey bel soğukluğu.

Bütün bu maddelere rağmen yine de insan bir sike, bir göte tav oluyor. Bir arkadaşımla yatabilmek için Almanya'dan gelen birini gördü bu gözler. Oha lan oha! Hala şaşırıyorum. İnsanlar karşısındakinin sevdiği özellikleri görünce kapmak için anında o kalıba giriyor. Alttan alttan gizlice de bizi kendi sevdikleri şekile sokmak için çalışıyorlar. Kısacası kimse bizi bir kalıba sokmasın. Olduğum halimden gayet mutluyum. Bir mesaj vermek istiyorsam gayet açık bir şekilde karşımdakine söylerim, alengirli işlerle uğraşacak zamanım yok. Ne istediğimizi, kimi istediğimizi, nasıl istediğimizi açıkça dile getirmiş olsak İstanbul'daki gay hayatına daha olumlu bir gözle bakabilirdim. Bütün bu rezilliklere rağmen seviyor muyum? EVET!!! En azından nerede, nasıl davranması gerektiğini bildiğim için kafam rahat oluyor. 

Burada kişisel gelişimimle ilgili şeyler yazacağım. O zaman daha iyi anlayacaksınız. Hayır diyemeyen bir insandan ağzına gelen her şeyi pat pat söyleyen bir insana dönüşme hikayesi. Son olarak eğer bu aralar biriyle buluşursam ve üzerinde sarı bir şey görürsem çok pis yanlış anlayacağım(!)

[GHH]

İçimde Ne Varsa Buraya Dökeceğim!

13 Comments »

Herkese Seda Sayan öpücüğü kadar büyük bir selam!

Yeniden Blogger dünyasında olmak çok güzel bir duygu. Yazı yazmaya verdiğim ara karnımda inanılmaz sancılar oluşturmaya başladığı için, bu sefer normal bloguma dönmek yerine yeni bir tanesini açmaya karar verdim. Peki neden yeni blog?

Öncelikle blogumda gay dünyasına ait çok az şey paylaşabiliyordum. Ailemdeki bazı üyeler dahil olmak üzere blogumu neredeyse herkes bildiği için pek rahat değildim. Uzun bir süredir gay blogu açmayı düşünüyordum, kısmet bugüneymiş.

Yazma serüvenimde sadece bu blogtan vazgeçmeyeceğime eminim. Ajda estetik yaptırmaktan vazgeçer, ben buradan vazgeçmem. İçimde biriktirdiğim, anlatmam gereken çok konu var. 

Öncelikle size kendimden bahsedeyim biraz. 25 yaşında, hayatını yazarak kazanan bir insanım. İlhamımın çoğunu yaşadığım şehir olan İstanbul'dan alıyorum. Bir de denyo insanlardan. En son askere gidip geldim, zaten detaylıca burada yazacağım hakkında. Askerlik çok boş iş lan. Birçok insanla tanıştım, çoğunu sevdim, çoğundan nefret ettim. Yüz kızartıcı rezilliklerim, tek gecelik ilişkilerim, aşklarım, komik hikayelerim ve değişik maceralarım var. Ve hepsi de burada olacak. Anlatmam gerekiyor, yoksa patlayacağım. Belli bir sınırım yok, klavye duruncaya kadar inebildiğim kadar derine inebilirim. 

Bu blog ve sizler sayesinde bir sürü yeni şey öğreneceğime inanıyorum. En son yıllar önce E-disco.net forumuna üye olduğumda gay dünyasına ait yeni şeyler öğrenip hayatıma olumlu durumlar katmıştım. Umarım burası da ikinci adres olur. E-disco'yu özlüyorum ben. Keşke geri dönse herkes. Ednaaaaaa!

İlk yazı yazmak zor, hele ki benim gibi şu anda tatildeyseniz. Resmen otel odamda oturmuş yeni blog açarak ilk yazımı yazıyorum. Halbuki dışarıda ne İnglizler var. (Gerçi sarışın hepsi ve ben sarışın İngiliz sevmem pek)

Kısaca ana başlıklarını yazarsam bu blogda şunlar olacak:

  • Benim bu zamana kadar gay dünyası içerisinde yaşamış olduğum olaylar
  • Tanıştığım insanlar
  • İnternet dünyası ve daha fazlası
  • Eşcinsellikle ilgili haberlere yorumlarım
  • Kendimi nasıl keşfettim, iyi keşfetmiş miyim? :D
  • Askerde eşcinsel olmak
  • Pazartesi [anti]-sendromu (Benim zevkime göre size güzeller tanıtacağım)
  • Gay temalı filmler, animeler, diziler. İçinde gay karakter olan ve olmayan diziler
  • İstanbul hakkında her şey
  • Madonna diskografisi (Şaka şaka)
  • Demir ile Kuzey'in hikayesi (Bölüm sayısı bayağı fazla olacak. Gerçek hayatta yaşanmış bir hikaye)
  • Grindr, Hornet, Romeo, Manjam, Scruff, hatta Gabile (Herkes biliyor ki Gabile gizli maden)
  • Ve daha fazlası...

Genelde gay bloglarında depresif bir hava hakim oluyor. Ben bunu istemiyorum. Tabi ki oldukça ciddi konular da olacak burada ama daha tebessüm ettirici yazılar ortaya çıkarmak istiyorum. Okurken "oha, çüş, yok artık, jshdhjdhdhd" gibi tepkilerin verileceği yazılar istiyorum, istiyorum, istiyorum. 

İlk yazı pek bir sike benzemedi ama olsun. Tatildeyim lan ne yapayım. Herkese tekrardan merhaba diyor ve büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum.

Ben kısaca [GHH]