Archive for 2014

Tam Benlİk Bİrİsİ Var

12 Comments »


İnternet alemi çok enteresan. Sergi gibi lan, böyle bakıyorsun, seçtiğin kişiler oluyor, onlar da seni seçerse anlık veya uzun vadeli güzellikler yaşıyorsun. Seçme ve seçilme kısmı ise en enteresan olanı, bu durumdan 50 sayfalık yazı bile çıkabilir. 

Rastgele herhangi bir uygulamada dolaşırken dank diye karşıma çıkmıştı bu yazının ana kahramanı olan deve. Gayet şapşal bakışları, kendine has bir yazı dili ve hoş gözleri vardı. Hiçbir zaman porno yıldızı veya manken tipindeki insanlara ilgi duyamadım. Bu tipteki insanlar hele bir de Türkse götleri bayağı bir kalkık oluyor. Siz de biliyorsunuz zaten.

En son Hakan'dan beri insanlara karşı nasıl desem, sıcak duygular hissetmemiştim. Net üzerinden birinde etkilenme garip geliyor bana. Gerçek hayatta buluştuğunda yaşadığın hayal kırıklığı veya rahatlama olayı gergin bir durum. Bu gibi durumlarda heteroların çok daha acınası durumda olduğunu düşünüp kendimi rahatlatıyorum haha :D

Ben bunun Instagram'deki fotolarını hatmettim, bakıp bakıp mutlu oldum. Sonra bir de yorum yazdım. Sözde fotoğraf uygulaması ama kim sikler amk! Bu da benim birkaç fotomu beğendi, sonra da takibe aldı. İlk işlem tamamdı, en önemli kısmı atlatmıştık.

Böyle böyle gitti derken InstaMessega'dan mesaj attım buna, burada da cevap verdi ve gerçek hayatta buluşma öncesinde son sosyal uygulama olan WhatsApp'e geçiş yaptık haha. Artık numarası bendeydi, istese de kaçamazdı. Sohbetimiz gayet eğlenceli geçiyordu, her şey hoştu. Ben ciddi ciddi hoşlanmaya başlamıştım. Eğer buluştuğumuz zaman da randevu sanaldaki sohbetlerimiz gibi geçerse ben bu çocukla sevgili olurum diyordum.




Buluşma ayarladık, Cumartesi öğleden sonra saat 13.00'da Taksim'de. Taksim'de çok güzel yemekler yapan küçük bir yer varmış, oradaki lezzetleri kesinlikle denemeliymişim. Canıma minnet, hemen evet dedim. Gün geldi. Gayet şık giyindim, süründüm yola çıktım.

Tünelin orada buluştuğumuzda + yı almıştı bile benden. Gayet sportif giyinmişti, üzerinde dar tişört beni 2 saniyeliğine de olsa günahlar diyarına götürüp getirmişti. Ama en güzel kısmı ise karşıladığı zamanki sıcak gülümsemesiydi. Güzel gülen insana aşık olunur, o derece diyorum. Çünkü gülümsenin yapmacık olup olmadığını anlayabilirsiniz. Doğal, içten gülen insanın kalbi de sıcak oluyor.

Neyse biz karşılaştık, teni tenime parmakları vasıtasıyla değdi, 2 saniyelik buluşma yanak yanağa değmesi olayını uzatıp 6 saniyeye çıkardım, elini de normalden daha uzun süre tuttum. Neden? Çünkü deliyim! Şaka bir yana, tensel teması seven bir yapım var. Hoşuma giden insana hoşuma giden şekilde yaklaşmak hoşuma gidiyor (Gey tekerlemesi olsun bu)

Oturduk masamızın başına, siparişleri verdik. Havadan sudan konuşuyoruz ama ne bir tıkanma var, ne de bir e'leme! Sohbet gayet koyu, akıp gidiyor; durdurabilene aşk olsun! Mutlu sonu görebiliyorum, sevgi emekti diyen al yazmalı bir GHH! Buluşmalarda filan böyle içimden geyik yapmayı da seviyorum hani. İlk zamanlar kendimi kasardım, bir kusur, bir yanlış söz çıkmasın diye dikkatli olurdum. Şimdi ise ne koyarsan koy, suyundan da koy modundayım hep. Ve inanın bu daha iyi geliyor!

Neyse, yemeklerimiz geldi ve ben saldırdım. Hiç acımam, iştah konusunda kendime ket vurmam. Bir yandan da muhabbet devam ediyor. İşte gitmiş olduğu Barcelona seyahati ve Circuit Gay Festivali'nden bahsediyor. O anlatırken benim gözümde bebe yağı ile birbirlerini yağlayan slip giymiş kaslı erkekler korosu canlanıyor tabi. Yaramazlık yaptın mı diye soruyorum bilerek. Açık açık evet diyor. Genelde insanlar ilk buluşmalarda namus kumkuması kesilir, onlardan olmaması hoşuma gidiyor.

Köpeğine ve 2 yeğenine çok düşkün, her Pazar sabahları arabasına köpek mamalarını doldururak barınağa gidiyormuş. Adeta bir melek, kanatları eksik! Barınaktaki köpeklerle ilgili fotolarını gösteriyor, ben ise içlerinden hangisini ileride tutacağımız en için evlat edinebiliriz diye hayal kuruyorum. Bu yazdığım kısımlar dediğim gibi geyik, yoksa ciddiye alıp beni azılı bir kezban olarak görmeyin lan. Alakam bile yoktur hani :D



Normalde bir buluşmada ortalama 2 saatte canım sıkılır, ama onunlayken böyle bir durum söz konusu. İşin kötü yanı öpmek istiyorum. Onun duygularını bilmiyorum ama hareketlerinden ve hala mıhlanmış gibi yerine oturmuş olmasından keyfinin yerinde olduğunu söylemek mümkün! Tatlı yemek için farklı bir mekana geçiyoruz, bu sırada "bir ara sinemaya gidelim" diyor. Yani ikinci buluşmayı da istiyor. Bir + daha...

Tatlı yerken kendi pastasından bir dilimi tatmam için bana veriyor, aynısını ben de yapıyorum. Paylaşımcı insan, bunu düşünmüş olması bile yeter? Şimdi ne mi yazacağım? Evet bildiniz! + tabi ki :)

Pasajları dolaşıyoruz, güzel bir moleskine defter alıp hediye ediyor bana. Beni telaş aldı tabi, çünkü ben de bir şey hediye etmeliyim. Gözüme ilk çarpan nesneyi satın aldım ona. Bir adet müzik kutusu haha, içinde balerini bile var. Tepkisine dikkat ediyorum, şaşırma, sevmeme, mutlu olmama gibi bir durum yok. Tam tersine mutlu oluyor. Demek ki onun için hediyenin ne olduğu için, düşünülmesi önemli. Artık + yazmıyorum, anlayın yahu :D

Buluşmanın sonlarına doğru evine gitmeyi teklif ediyor. Film, şarap, peynir keyfi yapalım diyor. Öğlenki konuşmalardan dolayı bunları sevdiğimi biliyor tabi, gelmem için koz. Benim de canıma minnet. Atlıyoruz arabasına ve Levent'teki evine gidiyoruz. Köpeğiyle kalıyor, yani kimsecikler yok, başbaşayız.

Filmi izliyorum, Senden Nefret Etmem İçin 10 Sebep! Klasiklerden yani. Bu arada filmin tek soznluk dizisi de oldukça güzeldi hani, tavsiye ederim. Tabi ki filmi bitirmiyoruz, şaraptı, peynirdi derken dudaklar birleşiyor. Televizyonu kapatıp, güzel bir müzik açıyor. Soyunma faslı derken kendimizi üzerimizde sadece boxerlarımız varken yatakta buluyoruz. Güzel sözler söylüyor, ben de söylüyorum. Sonrasında sabahlar olmasın diyerek duvardan duvara icraat gerçekleştiriyoruz. 

Sabah olduğunda kahvaltı hazırlamış, kahvaltıya oturmadan önce duş teklif ediyor. Ben banyoya gittiğimde arkamdan geliyor, beraber duşa girip duş alıyoruz. Sırtımı keseliyor lan, ne güzel bir durumdur bu. Çok severim de ahaha...

Mükellef bir Türk kahvaltısı yaparken o gazetesini okuyor. Tam bir aile tablosu, sanki 20 yıllık evliyiz. Bu komiğime gidiyor, gülüyorum. Neden güldüğümü sorduğunda ona da söylüyorum; bu kez beraber gülüyoruz. 

Ben artık eve geçmeyi söylediğimde beni bırakmak istiyor. Benim evim onun evine uzak olmasına rağmen kapıya kadar bırakıyor beni. Gocunmadan, usanmadan, cık demeden... Yanağımdan öpüyor, ayrılıyoruz. 

Hayatımdaki en güzel ilk buluşmalardan birini geçirmiş olmanın verdiği mutluluk ile anahtarımla kapımı açıyor ve kendimi yatağıma atıyorum. İyi ki konuşmusuz, iyi ki yazışmışız, iyi ki görüşmüşüz diyorum.

Şu ana kadar her şey mükemmeldi değil mi? Ve mükemmel bir son bekliyorsunuz bu yazıdan? Peki size bu buluşmadan sonra hiçbir şekilde aramadığını, yazmadığını, ortadan kaybolduğunu söylesem? Ne düşünürdünüz? Ben nerede yanlış yaptığımı filan düşündüm şöyle bir yarım saat, dünkü buluşmadan hızlı özetini geçtim. Sonuç? Bulamadım bir şey... Sonra da düşünmeyi bıraktım zaten, çünkü kafamı yoramam. Her şeyden önce kendim gelirim. Ama hala ara ara neden böyle bir şey yaptığını anlamadım. Yatağa atmak için yapmıştır diyenleriniz olacak, biliyorum. Ama şöyle bir durum var. Zaten ben o sinyalleri kendisine vermiştim. Böyle şeyler yapmasına hiç gerek yoktu. Ayrıca gece kalmamı kendi istedi. Ertesi sabah kahvaltı hazırladı ben uyurken, eve bırakmayı da kendisi istedi. İşi sonuna kadar götürdü yani, kestirip atmadı.

Son olarak 2 gün önce Hornet profili açtığını gördüm. Ne bir selam verdim, ne de başka bir şey. Ama engellemedim de! Normalde engellerim böyle durumlarda. Bu şeroda ise belki bir şeyler yazar açıklığa kavuştururuz, merakımı gidermiş olurum diyerekten engele basmadım. Bakalım neler olacak! 

Yazarsa ağzına sıçacak mıyım? Hem de sonuna KADAR! :D

[GHH]

Bİrbİrİmİzİ Tanısak Aslında Çok Severİz

8 Comments »


Son zamanlarda azıcık dertliyim millet... Gerçi bugün beni mutlu eden bir haber aldım aslında. İyi bir şeyden bahsederek yazıya başlamak istiyorum. Hoşlandığım çocuk vardı ya hani, sevgili yapmış olan; işte o sevgilisinden ayrılmış. Yeniden sahalara döndü (Saha=Instagram) Bunu öğrenince, onun da güzel yüzünü görünce bugün ilk defa akıllı telefonunu eline alan 7 yaşındaki çocuk gibi suratımda gülücükler açtı. Ve yeniden Hülya Koçyiğit moduna girdim. Nelerle uğraştığımı görün, hayatımda ilk defa platonik duygular besliyorum. Bu konuda acemiyim la ben.

Her zaman 6. hissim kuvvetli olmuştur. Tahminlerimde pek yanılmam. Ama bazen öyle anlar oluyor ki, kontrol edemediğimiz noktalar yüzünden hayatımızın fırsatını kaçırabiliyoruz. Burada türlü sebeplerden dolayı bir türlü kalp kalp kalp moduna giremediğimiz zalım erkek adaylarından bahsetmek istiyorum.


[Bay danayla selfie çeken denyo]

Bu benim azıcık ucundan takıntılı olduğum çocuk işte. Bir önceki yazıda da kendisinden bahsetmiştim. Instagram'a geri döndüğünü görünce böyle mutlu oldum yeniden. Şeroyla bir kez buluşsak o da anlayacak birbirimize ne kadar uyduğumuzu ama bir türlü gerçekleşmiyor. Birbirimizi tanıdıkça daha çok seveceğimize eminim, çünkü Medyum Memiş'in ruhu içime kaçtı. İşin şakası bir yana, ciddi bir şekilde her anlamda iyi anlaşacağımızı düşünüyorum. Böyle hissettiğim kişilerle sevgili olmuştum, bunla da bir şeyler istiyorum ama nakka nakinta... Bari Facebook'ta bulayım diye normalde hiç yapmadığım halde aramaya kalktım. Ama ismi öyle bir isim ki Faceboook'ta sürekli üniversite çıkıyor karşıma ahaha. (Soyisminin iki harfini bildiğim için de olabilir var, çok uyumlu luyor üniversiteyle) Lanet olsun böyle isme! Şimdi bir de ayrıldığı için biraz kırılgandır, gidip onarmam lazım. Oturduğu yeri de biliyorum, acaba önünde çadır filan mu kursam? Kafamda deli düşünceler var, beni gaza getirin ahaha :p

Olm çok tatlı lan bu, yeminle benim bu platonik durumum ne olacak bilmiyorum. 



[Bay tavşanlar gibi sevişmek isteyen doktor]

Bu da yakın arkadaşım / bir zamanların fuck buddy'si filan... Çok iyi anlaşıyoruz, eğleniyoruz, filme filan gidiyoruz ama maksimum yarım saatlik vakit geçirmeden sonra konuyu dönüp dolaştırıp sekse getiriyor. İnanılmaz azgın, anlatamam size. Öyle böyle değil, sürekli sikişmek istiyor. Sinemaya gideriz ara verilmeden önce el atmaya kalkar, restorana gideriz beraber tuvalete gitmeyi teklif eder, asansöre bineriz kapı kapanır kapanmaz ahtapot gibi saldırır. Sohbeti baldan tatlı, ama sürekli iğnesinin dikine gidiyor. O yüzden artık görüşmüyorum, her ne kadar eğlenceli bir şekilde vakit geçirdiğimizi itiraf etsem de, sürekli seks odaklı olması sıktı. Çünkü artık sekse aç bir insan değilim, doydum ben. Sabah uyandığımda gecenin üçünde onun göndermiş olduğu erotik pozlar artık beni tahrik etmiyor, aksine rahatsızlık veriyor. Bir de Türkiye 25. si bu ahaha :p

[Bay arkadaşımın eski sevgilisisin]

Çok yakın bir arkadaşım var benim. 10 senedir bir sürü macera yaşadık, deli gibi eğlendik, güldük. Son sürat devam ediyor, onu tanıdığım için çok mutluyum. Ölene kadar da dostum olacak nadir kişilerden kendisi. İşte onun bir sevgilisi vardı. Eğlenceli bir insandı, sevimliydi. Biz her şeyi beraber yaptığımız için sevgilimiz olduğu zamanlarda da yapacağımız şeylere birbirimizi dahil ediyorduk (Seks değil tabi ki. O kadar değil yahu aha) Ben de onlarla vakit geçiriyordum ara sıra, bir süre sonra sevgilisinin beni süzdüğü dikkatimi çekti. İşte 5 6 arkadaş toplandık oyun oynuyoruz diyelim, eşleşme olduğunda arkadaşımla değil de benimle eş olmak istiyordu. Bana telefon ediyordu, ben konuşurken konuyu arkadaşıma getirdiğim zaman es geçiyordu filan. Zaten bir süre sonra ayrıldılar, anlaşamadılar. Arkadaşımla benim huylarımız farklıdır, bu çocuk daha çok benim kafa yapıma yakındı. Ayrıldıktan 15 gün sonra beni aradı, buluşmak istedi. Gittim, çıkma teklif etti. Evet, bildiğiniz teklif aldım. Beni ilk gördüğünden beri aklının aslında bana kaydığını, benimleyken çok eğlendiğini ve mutlu hissettiğini söyledi. İşin açıkçası ben de öyle hissediyordum ama 4 aylık kısa bir ilişki olsa dahi arkadaşıma bunu yapamazdım. Ki kendisiyle ileride konuştuğumuzda "keşke yapsaydın, umurumda olmazdı" demişti. Ama yine de ben böyle durumları sevmiyorum, bana göre değil. Güzel biriyle de böyle bir birliktelik şansı kaçmıştı. 

***
İşte benim son zamanlarda başımdan geçenler bunlar. Geçmişe gitsem daha çok vardır, ama özellikle aklım 1 numarada. En sonunda çocuğu köşeye sıkıştırıp tehdit etcem, "amına koduğumun oğlu, bir kahve içsek çok mu şey olur lan?" dicem ahaha :D 

Sizin {bay xxx}'leriniz kimler acaba? Yazın, bana yalnız olmadığımı gösterin :)

[GHH]

Kimse Mutlu Olmamızı Engelleyemez

24 Comments »


Hayatım boyunca hiçbir zaman gey olduğum için kafamı duvarlara vurmadım, üzülmedim, yana yakıla kendimi oradan oraya atmadım. Dünya şartları ve insanların cahillikleri yüzünden belki hayata biraz geriden başlasak bile özellikle lise yıllarından sonra ileriye doğru güzel adımlarla şekillendi yaşantımız.(Liseliler için de sabredin diyorum. Her şey daha iyiye doğru gidecek) Dünyayı kendine dar eden geylere ise anlam veremedim. Böyle doğmuşsun, bunu kabul etmek yerine kendine kafayı yedirtiyorsun. Mazoşist misin dostum?

İlkokula başladığım sene sınıfımdaki sarı saçlı Ogün'le sıra arkadaşı olmak için cingar çıkardığımdan beri erkeklerin hayatımda farklı bir yeri olacağını biliyordum. Yani kendimi oldukça küçük yaşta keşfettim. 12 - 13 yaşlarındayken kafamda bir "acaba?" sorusu oluşmuş olsa da en fazla 1 ay sürmüştü. Ondan sonra gayet kendimi kabullendim ve bu şekilde yaşamaya başladım. Yok tedavi süreci, yok kızlara yönelme, yok günahmış filan. Geçin bunları yahu. Şu dünyaya bir kez geliyoruz (acaba?) onda da böyle manyak manyak şeylere kafa yormaktansa en iyi şekilde yaşamak lazım.

Yıllar boyunca kendinden emin olamayan ve eşcinsel olduğu için üzgün, kızgın yapıda olan insanları istismar eden çakallar hep oldu. Doğal olarak günümüzde de var. Şu cümleyi gördüğünüz her yerde tekrar tekrar okuyun. Eşcinsellik bir hastalık değildir, bu yüzden de tedavi gibi bir durum söz konusu o-la-maz!!! Bunu öncelikle kafanıza sokun benim canım gey arkadaşlarım. Paranızı ve zamanını böyle kalpazanlar yüzünden kaybetmeyin. Ha kafanızın dikine giderseniz ben de salak der geçerim. Olur mu? Yıl olmuş 2014, sen hala pembe panjurlu ev sahibi olup kezbanın birinden 3 çocuk yapmayı mı düşünüyorsun? Hayalin bu mudur yani? O zaman bence de senin gey olmuş olman bir hata yani. Gece karıyı uyuttuktan sonra da kendini parmaklayarak yana yakıla "yok mu beni siken" sorusuyla internet alemine abaza girişler yapıp durursun.

Özellikle ergenlik çağındakilere söylüyorum şimdi... Bu dünyada bir tek siz farklı değilsiniz. Sizin gibi milyonlarca insan var. Bulun onları, keşfedin. Sadece seks için değil, bilgilenmek için de oldukça güzel kaynaklar var. Ben mesela ergen yıllarımda e-disco.net'i keşfetmiştim. Benim için apayrı bir dünyaydı. O güne kadar geylerle ilgili bildiğim tek site o zamanların gayiz.biz'i, şimdilerin Gabile'si... Orada da doğal olarak sevgili bulma ve seks yapma alternatifinden başka bir durum yoktu. Hem zaten siteye üye olanların yarısı kendine gey değil sikici diyordu. Hala da öyle. E-disco bu konuda bana çok şey kattı. Neredeyse her başlığını okudum, binlerce mesaj yazdım. Aklı salt sekse çalışmayan geylerin yaşantılarından kesitler okudum, maceralarını dinledim, politik görüşleri hakkında sayfalarca yazdıkları makalelere göz attım, radyo programlarında seçtikleri müzikler ve skeçlerle eğlendim. İnsanın, hele de geyse en şiddetli geçeceği yıllar olan lise yılları bu sayede benim için oldukça güzel geçmişti. Bu yüzden ergenlik çağındaki her insanın E-disco'yu okumasını öneriyorum. Bildiğin gey ansiklopedisi lan, her şey var. Her şey!


Bayılıyorum bu capse ahaha :D 
Buluştuğum insanlar arasında kendini oldukça geç keşfeden kişiler vardı. 24 yaşındayken ilk kez bir geyle buluşup bir şeyler yaşayana bile rastladım. Bu bana hep garip gelmiştir. İstanbul gibi bir şehirdeysen, 24 yaşına kadar kendinden emin olmaman, o yaşa gelene kadar kendine acı çektirdiğin anlamına geliyor. Kızlarla birlikte olmalar, gece yatağa girdiğinde uyumadan önce saatlerce "hayır ben öyle değilim" diye sayıklamalar, ortamda ara sıra homofobik heterolardan daha homofobik davranmalar filan... Kabus gibi yahu! Bir insan bunu kendine yapmamalı. Biz şeytan değiliz, öcü değiliz, yaratık değiliz. Herkes gibi insanız. Yöneldiğimiz cinsiyet ise hemcinsimiz. Bu boktan dünyada elimizde olsa inanın geylerin birçoğu heteroseksüel olmak isterdi. Çünkü yaşam alanı tanımıyolar, hiçbir yerde. Sokakta, mahallede, gece hayatında, edebiyatta, sinemada, müzikte... Dayattığınız normlar bir yarrağın yanında her zaman bir adet de am içeriyor... Ve sürekli buna maruz kalmak bazen sinir bozucu olabiliyor.

Ama her şeye rağmen mutluyum, huzurluyum. Ve bütün LGBTİ bireylerin de mutlu olmasını istiyorum. Zaten birçoğumuzun ailesi, arkadaşları, çevresi mutsuz etmeye yetecek düzeydi nefret, hayal kırıklığı, pişmanlık içeriyor. Bunların yanında bir de kendi kendinize işkence etmeyin. Akışına bırakın... Bir erkeği öpmeyi seviyorsunuz, sakallı bir yüzün sakallı bir yüzü okşaması hoşunuza gidiyor. Boxer seviyorsunuz, ayakta işeyenleri tercih ediyorsunuz. Bunu kabullenin. Kabullendiğiniz zaman emin olun ki dünya gözünüze bir başka gözükecek. Siz de daha mutlu olacaksınız.

Hepimizin mutlu olması dileğiyle...

[GHH]

Düzgün Erkekler Nerede?

14 Comments »


Cevap veriyorum: Miami'de. Bu yazı da burada bitmiştir :D 

Şaka bir yana bugünkü konumuzun temeli başlıkta yatıyor canlar. Şöyle bir etrafımıza -etrafımız: hornet, grindr, tinder, romeo, manjam, gabile, scruff, bilimum gey barlar vb.- baktığımıza "ruh ikizim, kafa yapımın uyduğu kişi, can bu can, hayalimdeki erkek, kocam" tarzında diyebileceğiniz bir kişi görebiliyor musunuz? Canınız dolgun popo ve büyük yarak istiyorsa görebiliyorsunuz. Bunları herkes çok kolay bulabiliyor zaten İstanbul'da... Peki ya öteki türlüsü? Onlar neden yok hiç? Neredeler? Ve hangi sürtükler onları nasıl kaptı?

Öhöm öhöm, bu durum biraz da heterolardaki evlenecek erkek, evlenecek kız sorunsalı gibi. Onlar evlenecek insan bulmakda zorlanıyorlar, biz insan bulmakta zorlanıyoruz. Adamla trigonometri hakkında sohbete başlıyorsun, 5 dakika sonra "içime girmeni o kadar çok istiyorum ki mmmm, ohh" tadında bir şeye dönüyor. Dünya bile bu kadar hızlı dönmüyor, semazenler şaşkın lan... Nasıl oluyor bilmiyorum ama her kapı yatak odasına çıkıyor. Bu kötü bir şey mi? Değil. Ama fazlasını istediğiniz insanlarda da 2 kapı yerine sadece yatak odası kapısının açık olduğunu görmek insanın şevkini kırıyor. Hem ben mesela yattığım insanla arkadaş olamıyorum. Bir gün önce yatakta koçlar gibi tokuşurken ertesi gün patlamış mısırımızı alıp sinema koltuğumda yanımda onu hayal edemiyorum. Olmuyor, yapamıyorum. Ruhum Orta Doğu'lu lan!

Kapan kapmış bu yiğitleri, bildiğin kafeslemişler. Eğer hetero olsalardı uzun bir süre kaybetme imkanımız olurdu. Ama gey oldukları için ve geylerin de çoğu maymun iştahlı olduğu için ilişkiler uzun sürmüyor İstanbul'da. Çünkü kalbini ve alt bölgeni heyecanlandıran biri elbette çıkıyor. Aynı şekilde yine gey oldukları için de başka bir ilişkiye başlamaları da oldukça kısa zaman zarfında olabiliyor. İlişki orospusu sınıfında olanlar bunlar, yalnız kalamayan denyolar. Ya izole bir hayat yaşayacaksın, ya da bu düzgün erkeklerin arasındaki gerçek cevherlerden birini bulacaksın. Hetero olsaydık hamile kal, kafesle derdim ahaha :D

Bakın şu sıralar oldukça hoşuma giden bir çocuk var. Instagram'ından sürekli fotolarına bakıyorum. IG hesabına %90 kendi fotolarını ekleyen familyadan, bakın bu durum bile onu itici görmemi sebep olmuyor. (geylerin çoğu böyle, beğenilmek güzel şey biliyoruz tamam) Sürekli bakıyorum, baktıkça beğen tuşuna basıyorum. Orada 1 saniyeliğine çıkan kalbin üzerine dehşet ve salakça anlamlar yüklüyorum. Danayla selfie çekilen bir manyak düşünün. Ben ki zaten nerede deli varsa onu bulurum. Ama bu kişiyi bulamadım. Araştırdım, mail adresi elime geçti ve kendisine mail atmak bile istedim. Bir mail adresi alıp içimdeki her şeyi yazıp ona yollayacaktım. O da okuyunca çok etkilenecek ve bir hackerla anlaşarak IP adresi kontrolünden sonra beni keşfedip bulacaktı. Kavuşmamız dillere destan olacaktı, sahilde onun elinde benim mailimin çıktısı, benim elimdeyse kestiğimiz danadan 1 kilo kavurma. Biz olacaktık, bir olacaktık. Ne mi oldu? Gitti sevgili yaptı amk şerosu! :D


Bu kısımda kendimi kaybettim biraz; affola. Demem o ki son düzgün insanı kaybettik arkadaşlar. O yüzden dünyanın en büyük orgy'sini bu Pazar Şişli'de gerçekleştiççvbçdfkgsyhdfgdhysj

Bu yüzden uygulamalara filan 3 gündür bakmıyorum, içimden gelmiyor. İş - ev arasında mekik dokuyorum. Seks filan bahane, sağ elim şahane. Yetiyor da artıyor bile. Hem kış geldi, sıcacık evden çıkmak artık çok daha zor. Bir itici güç olacak ki totomu kaldırıp kendimi dışarı atayım. Bir de doydum gibi yahu... Sizde de böyle bir durum var mı? Telefonu açıp Hornet'e bile bakmak güç geliyor sanki. Ya da sonbahar geldiği için biraz daha durgunlaştık. Bir de şero aklıma geliyor ya. Bildiğin sinirliyim, ben ki onun için Ferhat olup dağları delerdim, GHH olup İstanbul'daki geylerin hepsine öldürücü viagra dağıtırdım. Sevgilisini bulup evine tehditvari yazıyla kaplı bir taş atmak istiyorum. Komplo teorileri filan düşünüyorum, asit kazanlarında ayaklarını eritip çorba niyetine boğazından içeri sokmak istiyorum. İstiyorum ama bunlar yerine evde oreolu çikolata yiyip "niye ben değil" diye damar şarkılar dinliyorum amk. Dertliyim blogger alemi, çok dertli...

Sizden ufak bir ricam olacak, hem eğlenceli olur. Yorum yazarken yorumunuza son tanıştığınız düzgün (size göre) insanı biraz anlatır mısınız? Nasıl biriydi? Neden ilerlemedi veya ilerledi filan gibi. Merak ediyorum valla, benim gibi düzgün insan bulmakta zorlananlar var mı diye. Düzgünden başka tam olarak uygun kelime bulamadım bu arada, bulsaydım onu kullanacaktım. 

Her şeyi geçtim, aynı zevklere sahip insan bulmakta bile zorlanır olduk. Diğer şehirlerden yaşayan arkadaşların durumunu düşünebmiyorum. Bu yazıyı hızlıca yazdım, bu nevi geçiş yazısı olsun. Diğer yazılarda görüşmek üzere... :)

[GHH]

İlİşkİde Yapılan Çılgınlıklar, Maceralar ve Daha Fazlası...

13 Comments »


Böyle bir konuya nerden girdiğimi yazayım ilk olarak. Bilgisayarı kurcalarken bazı eski fotoğraflara ve maillere rastladım. Aralarında zamanında yapmış olduğumuz acayiplere dair ipuçları vardı. Sonra düşündüm, 2.5 sene içerisinde neler neler yapmışız diye? Bunu yazıya döküp hem ölümsüzleştirmek, hem de bu sayede blogla arayı kapatmak istedim. Bu esnada 6 tane mail bile gelmiş, yazmamı isteyenler var. En büyük gazı onlardan aldım, bir de buradan attıkları mailler için teşekkür ediyorum :)

Konumuza girelim. Hiçbir zaman sıradan, monoton bir insan olmadım, olamadım. Hayatımda her daim aksiyonu sevmişimdir. Biraz kafadan çatlak yaşamak lazım bu ülkede, yoksa bu ülkenin gündemi adamı kanser eder. Hayatımı bir kişiyle paylaşmaya başladığım zaman doğal olarak en kıymetli şeyim olan zamanımı da paylaşıyorum. Sabaha kadar Whatsapp'te aptal aptal mesajlaşmalar, telefonda konuşurken 10 dakika süren "önce sen kapat, hayır ölümü kemir önce sen kapat" seansları, buluşup bir parkın bankında mal gibi oturma süreçleri bana göre değil. Çünkü zaman 24 saat ve biz maalesef satın alamıyoruz. Hem de ilişkiyi her daim dinamik tutmakta fayda var. Karşımdaki insan da benim kadar deli olduğu için yerli bir Chuck & Blair modundaydık biz. Canımız ne isterse onu yapıyorduk. Bu uğurda da kendimizi rezil durumlara sokmuşluğumuz da var, başımıza acayip şeylerin gelişi de. Neler mi? buyrun:

1. Film izlediğim bir akşam bana mesaj attı beyefendi. Genelde bir şey izlerken rahatsız edilmeyi sevmem ama insanın sevgilisinin ayrı bir yeri oluyor tabi. Durup duruken şunu yazmış:

"Sana çiçek aldım"

İyi bok yedin yani, ne alaka lan? Saat akşam 9, sen evinde ben evinde. Ne çiçeği? Ben de "Niye?" diye sordum. "İçimden geldi" dedi. İçinden gelmesin canım yazacaktım ama yazmadım. Konuşma burada bitti, ben filme döndüm. Yarım saat sonra aradı beni. 

"Çiçeğini almaya gelmeyecek misin?"

"Götümü kaldıracak halim yok. PES, FIFA alsan kaldırırdım ama" Bildiğiniz taşak geçiyorum yani.

"Kapının önündeyim, gel çiçeklerini al"

Çüş, oha! Arabasıyla bizim sitenin içine girmiş, ki güvenlik telefon ederdi gelenleri, artık nasıl ikna ettiyse anlamadım. Balkona çıkıp baktım, ciddi ciddi gelmiş. Bizimkilere hava almaya çıkıyorum dedim, pijamayla aşağı indim ahhdhd. Bu beni öyle görünce gülmeye başladı, sanki daha önce hiç pijamayla görmedi. Yolda gelene kadar 3 demet daha çiçek almış, yemin ediyorum hala hatırlarken bile utanıyorum. 

Bunlar ne lan diye çıkışmak istedim, bu aldı çiçekleri attı resmen üzerime. Hayır, Allah'tan etrafta kimse yok. Sakallı herifin teki sakallı başka bir herife 4 demet çiçek veriyor, görseler durumu nasıl açıklıcam ahaha... 

Aldım çiçekleri, arabanın içine fırlattım... 

"Ulan sevmediğimi biliyorsun, ne diye aldın?"

"İçimden geldi, ne öküzsün?"

"Alma, çiçek miçek alma... Yakında mum ışığında yemek bile yeriz herhalde"

"İçimden gelirse YİYECEĞİZ!!!"

"NAH YİYECEĞİZ!!!"

Görmüş olduğunuz gibi burada öküz biraz ben oluyorum, evet! Bu çiçekleri veriyor, ben eziyorum. Evimin önünde en son çiçekleri yere atıp üstünde tepiniyorum. Sonra bu tuttu beni bloğun içine soktu. Tartışıyoruz böyle. İkimiz de geveze, susmak yok asla...

En son asansöre girdik, en üst katın düğmesine bastık ve öpüşmeye başladık! Artık kavga sonrası sevişme klişesi mi dersiniz, ne dersiniz bilmiyorum. Tek bildiğim asansörde sevişmenin HARİKA bir şey olduğu! Biz böyle 2 kere inip çıktıktan sonra bizim kattan birisi asansörü çağırmış. Haberimiz yok ama! Devam ederken asansör yavaş yavaş durdu, katın sayısına bakmamla üç buçuk atmam bir oldu. AMK bizim kat lan! 

O an nasıl olduğunu bilmiyorum ama ışık hızıyla üstümü başımı düzeltiyordum, bir yandan da benimkine vuruyordum hahsgds. Tam kapı açıldı, karşımda babam! Çöpü kendisi dışarı atmak için asansörü çağırmış. Bizim gözler tabi faltaşı gibi. Oğlum ne yapıyorsun filan dedi, ben de hayatımda teklediğim nadir anlardan birini yaşadım. Dışarıda arkadaşıma rastladığımı, beraber eve geldiğimizi filan söyledim. Allah'tan bu asansör niye yukarıdan geldi o zaman gibi bir soru sormadı. Dalgındı herhalde, yoksa sıçmıştık.

Ve benimki ailemle bu şekilde tanıştı. O akşam iki saat sohbet ettik, ezilmeyen çiçekleri aşağı inip topladı, bir de üstüne getirip anneme verdi. "Sizin için, size layık değil ama" diyerek de annemin gönlünü çaldı puşt ahaha.. Bizimkiler çok sevdi, en kısa zamanda yeniden davet ettiler. Yatıya kalmasını söylediler ama ben resmen kovdum. Giderken pişkin pişkin "en kısa zamanda kalmaya gelcem" dedi. Kaldı da wuhuuu! :p


2. Benim ailemle uzun uzun tanışma kısmını yazdım, hatta şimdi bakıyorum da gereğinden uzun olmuş :D Ben de onun ailesiyle yine rezil bir durumda tanışmıştım. Onların evindeyiz, havuzunda yüzüyoruz. Daha doğrusu bana yüzme öğretiyor, ben pek beceremem de. Arada sırada da elliyor tabi, ders yalan oluyor. Sonra deve güreşi moduna girdik, ben bunun sırtına çıktım. Suratıma su fırlatıyor, gözlerimi kapatmışım. Gözlerimi açtığımda karşımda bir kadın, bir adam ve bir kız gördüm! O sırada dengeyi kaybettik ve havuza gömüldüm. Ben de annesi, babası ve kız kardeşiyle böyle tanışmıştım. Aile konusunda rezil başlangıçlar yapıp güzel bir yola geçmiştik. 

3. Maçka Parkı'nın oradaki süs havuzuna fırlattım bunu. Neden fırlattığımı hatırlamıyorum, canım sıkılmış olabilir jahhdfjsd...

4. Beraber resim sergisine gidip fular takarak aptal resimler karşısında aptal aptal yorumlar yaptık. Birilerini sanat eleştirmeniyiz diye kekledik. Kübik resimler üzerine Hıncal Uluç vari konuşabilirim istediğiniz zamanda. Nü pozlar verebiliriz diye dolaşmamız da vardı, fazla şarabın yan etkileri.

5. Beraber ev bakmaya gittik (öylesine), emlakçılardan biri cadaloz karının tekiydi. Sarışın İzmirli teyzelere benziyor aynen. Kırmızı rujlu modelinden hani... Hakan evi çok beğendiğimizi ve tutmak istediğimizi söyledi. Denyo bir de yanında para getirmiş, 6 aylık kira ve depozitoyu karının eline tutuşturdu. Benim bunlardan hiç haberim yok. Sonra da karının yanında dudağıma yapıştı. Harika bir evimiz olacağını ve ileride evlat edineceğimiz çocuğumuzla mutlu mesut yaşayacağımızı söyledi. Kadın güle oynaya, ağzının salyaları aka aka aldığı paraları inanılmaz bir hızda geri verdi ve son donakaldı. O telaşı, o ağzının hareketsiz kalışı, gözlerinin pörtleyişi hala aklımda. Hortlak gördü sanki orospu. Tabi evi vermedi, biz de o balmumu heykeline dönmüş hareketsiz dururken yavaştan kaçtık.

6. Avrasya Maratonu'nda arkadaşlarla beraber koşup Boğaziçi Köprüsü üzerinde piknik yapmamız. Bir dolu güzel fotoğraf çektik, bizim getirdiğimiz yemekleri de Hakan'ların mutfağında yapmıştık. Daha çok o yaptı tabi, ben tüketim canavarıyım :D Sonra Boğaz Köprüsü'nü onun omuzlarına binerek geçtim. Beni omuzlarına almayı seviyordu nedense. Gerçi 80 kiloluk bir erkeğim, ama o da güçlüydü. Nema problema!

7. Fransa maceramız! Bu baştan aşağı acayip bir maceraydı zaten, ileride uzun uzun anlatacağım. Zorla beni operaya götürdü, sonra da operadan çıkan Türk tur kafilesinin otobüsünün önünde Ankara'nın Bağları çalmaya başladı, hepimiz de oynadık. Takım elbiseyle Ankara'nın Bağları, Paris'in ortasında! Nereden baksan manyaklık oluyor hahsdghhs...


8. Beraber Shameless izlediğimiz bir gün suratına yumruk atmıştım. İnanın o anki ruh halim çok manyakmış. Ian x Mickey benim şu dizi alemindeki favori eşcinsel çiftimdir. Bayılıyorum, haklarında fan fiction yazmışlığım bile var hani. Onları bayağı sevdiğimi söylemiştim, biz de böyle olalım demiştim. Olalım da ev mi soyalım lan diye cevap vermişti. Yok yahu tutkuları, şehvetleri harika gibisinden zırvalamıştım. Tamam ulan olalım gibi bir şey dediğinde de suratına yumruğu çaktım. Sanırım kendisini Mickey'e benzetmeye çalıştım. Malum onun suratında sürekli irili ufaklı yaralar oluşuyor ya hahdghshd. Senin amına koyim ben diye bağırmıştı hahaha. Sonra bayağı bir öperek, baştan çıkararak kendini affettirdim tabi. O günün akşamı beraber dışarıda yürürken "Bir deliye aşık olduğumu biliyordum" demişti. Yerim lan, başkaydı o.

9. İleride ölümden filan bahsediyor bu, bana da sordu ben öldükten sonra naparsın diye. Ben olayı direkt Yeşilçam'a bağlayıp şunu demiştim: "Avukat tutup evini, arabanı ve paranı üzerime almaya çalışırım" Bazen çok rezil olabiliyorum, ama sadece iş duygusala bağlandığında. Ondan sonra 3 gün Yeşilçam modunda gezdik. Bunun intikamı olarak meşhur tokat sahnesini gerçekleştirdi bana hırbo... 

10. Bunun Çatalca'da bir yazlığı vardı, şehir dışına çıkmadan kafa dinlemek için ailesiyle yazın bazı zamanlarda gidiyorlardı. Yılbaşında beni götürdü oraya, beraber keyif yapalım, yeni yıla girelim diye. Isıtma sistemi bozulmuş, hem benimki, hem de siteye bakan kişi yapamadı. Zaten sitede bir biz, bir de o görevli var. Çatalca'nın bir köyünün ta dışındayız, benim Avea çekmiyor bile. İşte evde Ufo filan bulduk, şömineyi de yaktık. Saat 8 gibi, eğleniyoruz, koca villanın her yerinde sevişme filan, ilerleyen saatlerde daha yakın temas. Bu manyak gidip Face'e yazmış nerede olduğunu filan. Saat 10 gibi bir sürü arkadaşı geldi eve amk! Battaniye altında oynaşıp keyif yaparken kapı bir çaldı, yerimden sıçradım. Hava da gayet soğuktu hani, o sırada bu kapıya bir açtı "Sürpriz!!" diye çığıran bir topluluk ve soğuk hava girdi içeri. Ha siktir noluyor diye bağırmıştım ama o ses hangamesinde kayboldu gitti. Selin beni görünce "Ben demiştim gitmeyelim, al batırdık" diyerek özür diledi. Sorun değil filan derken getirdikleri içkiler, kuruyemiş ve yiyecekler ile biraz olsun şaşkınlığım gitti haha. Direkt kendimi yemeğe verdim. Üst kata çıkarttım bunu, ağzına sıçtım. "Söz telafi edicem" dedi, etti de. Bkz: 7. madde

---

Daha anlatmadığım durumlar da var tabi ama yazı zaten yeterince uzun oldu. Biz böyleydik, biz böyle iyiydik be. Ama ne demiş Nelly furtado ablamız "Her güzel şeyin bir osnu var" Şunu sorarak yazıyı bitireyim.

Sizin başınıza gelen acayip, ilginç olaylar neler? Eminim ki gayet orijinal olaylar yaşamışsınızdır :)

[GHH]

Ev Sevmedİğİm Mİlletten En Sevdİğİm İnsan Çıktı

16 Comments »


1. Bölüm

Bugün size hayatımda yaşadığım en dolu dolu ilişkiden bahsedeceğim. Yazdığım, çizdiğim, çektiğim, poz verdiğim bir sürü anı var ama burada da olmasını istedim.

Hayatım boyunca geceleri o bar senin, bu bar benim dolaşan insanlardan olamadım. Evde içmeyi, evde müzik dinlemeyi, evde kafayı bulmayı tercih ettim. Bu yüzden bar ya da club ortamında biriyle tanışma olayım benim için oldukça sınırlı. Buna rağmen hayatımda tanıştığım en kafa, en harika, en uyumlu, en güzel insanla Tekyön'ün önünde karşılaşmıştım.

Yıl 2012. İlhan diye bir arkadaşım var, o zamanlar Ankara'da okuyordu. Tatilde İstanbul'a ailesinin yanına geldiğinde bana telefon açtı, görüşelim filan dedi. Birkaç arkadaşı daha var, ekibi toplamış bara gideceğiz, sabaha kadar eğleneceğiz. Ben de bir değişiklik olur diye kabul ettim. Süslendim, püslendim (üzerimde beyaz bir tişört vardı, ne süslüyüm ne süslüyüm aha) yola koyuldum.

Akşama doğru Taksim'de buluştuk. Toplam 5 kişiyiz. İlhan'la Hasret gidermeler, diğerleriyle tanışmalar, dedikodular, yaşanmışlıklar filan derken geyiğin dibine vuruyoruz. Gayet eğlendiğim saatler. Bir de İlhan o gece için biriyle konuşmuş, ilk defa buluşacaklar. Adını unuttuğum bir gay cafe vardı, bu Gabile'nin barının olduğu sokağın sonundaydı, 12'ye kadar da orada takılıp bir şeyler içmiştik. Sonra gittik bara, uzatmıyorum buraları çünkü bir bok yok. 


Oldum olası yüksek sesli mekanları sevemiyorum, yaşım 24 değil de 74 sanki. Dans etmeyi sevem bir yanım da yok, çünkü oldukça komik gözüküyorum dans ederken. Ben kenardan oturup içkimi içerken millet bir anda dağıldı. Kaldım tek başıma, etrafı gözlemliyorum. 18 yaşında bile göstermeyen, sakalı olmayan bir çocuk 55 - 60 yaşlarındaki bir adama kucak dansı yapıyordu karşımda. Ağzım açık kalmıştı, görüntüyü hala unutamam. Haplandığı belli olan bir genç hayatımda gördüğüm en abuk subuk hareketleri yaparak dans pistinde çılgın atıyordu. Bir sürü kişi öpüşüyordu, bir sürü kişi konuşuyordu. Ortam panayır gibi, ne ararsan var. İnanılmaz da kalabalık. 

1 saat kadar dayanabildikten sonra tuvalete gitmek istedim, tuvaletin içini gördükten sonra geri kaçtım. O sırada tuvaletin önünde bizim ekipten iki çocuk bayağı bir öpüşüyordu. Kendilerini iyice kaptırmışlar, kimseyi umursamadan yiyişiyorlar. Bunaldığımı hissetim, biraz dışarı çıkayım derken bir el popoma yapıştı. Adam bildiğin avuçladı ve sıktı götümü lan! Ters bir şekilde döndüm, onun da zaten dünyası dönmüş. Elini sertçe çekerek o kalabalıkta kendimi dışarı tam atmıştım da bir yere takıldım ve elimdeki cep telefonu uçtu. Her zaman reflekslerim iyi olmuştur, cep telefonunu havada takip ederken ani bir hareketle yere düşmeden yakalayıverdim. Kendimle gurur duyma seansı yaşadığım sırada yan taraftan bir alkış sesi geldi. Üstüne bir de yüksek sesle "Bravo!" Şöyle bir döndüm, biri beni alkışlıyor. 

İlk cümlesi "Mükemmel yakalayıştı" oldu. Bana kurduğu ilk cümle bu olmuştu. Gözlerimi gözlerine diktim, gözlerinde denizi gördüm. Öhöm öhöm, hiç böyle cümleleri sevmem haha. Sakalı, bıyığı, yüzü, gözü, yanağı, saçları, gamzeleri, dudakları ve daha fazlası... Gel beni ısır, ye diye haykırıyordu resmen. Genelde sempatik ve güleç yüzlü insanlar benim tipimdir ama bunda hem sempatik hem de sert bir taraf vardı. Lokum resmen!

Onun cümlesinden sonra ben de "Teşekkürler" dedim. Bu da benim ona kullandığım ilk cümle olmuş. Bırt kaldı yanında resmen. Salaş, ama tarz bir şekilde giyinmişti. Hipsterlık ya da Bülent Ersoy uçluğunda değil asla. Kendine ait bir tarzı olduğu belli oluyordu. Hiç yüzük takmamıştı ama 2 tane kolyesi ve sol elinde 5 - 6 tane bilekliği vardı. Sağ bileğinde ise küçük bir dünya haritası dövmesi vardı. Elini uzattığında görmüştüm, yakışıyordu.





İsmi Hakan ve ilk defa Tekyön'e geliyormuş. Ben de ilk defa gelmiştim. Fransız ismi de vardı ama onu boşverin. Onu kendime saklayayım. Galatasaray Üniversitesi'nde okumuş, sonra da Fransa'da yüksek lisans yapmış. O zamanlar son sınıftı... Annesi Fransız, babası Türk'müş. Fransa'da doğmuş. 14 yaşında İstanbul'a gelmiş.Türkçe'si gayat güzeldi, aynı zamanda Fransızca'yı da çok iyi konuşuyordu. Benim gibi sıkılmıştı, yüksek müzik ve bu deni kalabalık ortamı o da sevmiyormuş. Aklımda o anda Fransa ve Fransızlarla ilgili esprileri dolaşıyordu. Ciddi anlamda nedenini pek bilmediğim bir şekilde sevmediğim bir millet olmuştu Fransızlar. Tabi şimdi seviyorum orası ayrı.

Biz Tekyön'ün önünde 15 dakika filan böyle genel bir muhabbet ettik, tam dayanamayıp Fransızlarla ilgili bir espri yapacakken İlhan'ı gördüm. Tuvaletin önünde öpüşen ekipten iki çocuk ve tanımadığım biri de yanındaydı. Tam o sırada çocuklardan biri bayağı bir kustu. Fazla kaçırmış sanırım. İlhan "Eve götürüyoruz, hep beraber gidelim, sonra geri geliriz" dedi. Her şey bir anda çok hızlı oldu ve ben bir şey diyemeden Hakan'ın yanından ayrıldım. Arkamdan şaşkın gözlerle bakıyordu. İlhan'a beni çekiştirme diyorum ama durmuyor bile. Şaka gibi gidiverdim öyle.

Otoparka geldik, arabaya bindik ve Kartal'a doğru yola koyulduk. Çocuklardan birinin evi oradaydı ve ikisini de oraya bırakacaktık. Arabaya bindiğimizde Hakan'la iletişime geçecek hiçbir bilgim olmadığı aklıma geldi. Telefonunu almamıştım, ona nasıl ulaşacaktım? Bu düşünce beynimi kemirip duruyordu. Gayet sıcak duygular hişssettiğim bir insanla tüm ilişkim 15 dakikalık ayaküstü bir sohbetten ibaret olamazdı.

Arabayı süren İlhan'a gaza basmasını söyleyip durdum. O sırada ekibin son üyesi ortada yoktu, onun yerine İlhan'la tanışmaya gelen çocuk vardı arabada. Ve resmen bana sırnaşıyordu. Elimi tutuyordu, parmaklarıma bakıyordu, kafasını yaslıyordu, iltifat ediyordu. Zaten hep böyle olur. Gelmez gelmez gelmez, geldi mi de birden fazla geliverir amk! Bir yandan Hakan'ı düşünüyorum, bir yandan daha hızlı sürmesi için İlhan'a bağırıyorum, bir yandan da yanımdaki şırnaşığın eline koluna hakim olmasını sağlamaya çalışıyorum. Sinir krizinin eşiğindeki GHH!!!

Kartal'a vardık, evi de amma uzaktaymış şeronun! Arabadan iner inmez bu sefer de öteki kustu. Bir de yere düştü. Bunların yanına şırnaşığı bıraktık, İlhan'la nöbetçi eczane aramaya başladık. Aradık durduk, en sonunda bulduk. İlaçları alıp geri döndük. Çocuklarla ilgilendik, soyduk, yatağa yatırdık, başlarında bekledik derken şırnaşık "Geri dönmeyelim, benim evim yakın. Hem geç oldu, bende kalın dinlenin" gibisinden bir şeyler zırıldadı. İlhan'ın bu fikre sıcak yanaştığı görünce kesin bir dille geri döneceğimizi belirttim. Şırnaşık bunu duyup inat edince o zaman "kendisini de eve bırakmalarını, zaten İlhan'ın o gece çağırdığı halde onla ilgilenmediğini" söyledi. İtiraz etme hakkımı doldurduğum için, bizim Pezo İlhan'a kızıp Pendik'teki evine götürdük şırnaşığı. İnerken bir de bana "Sen de gel, kimse yok. Eğleniriz bol bol" demişti. Cevap olarak suratına kapıyı setçe kapatmıştım. Beyaz atlı prens varken sikişi düşünecek değildim. Düşünecek olsam da beyaz atlı prensle düşünürüm. Başkasıyla buluşmaya gelip başkasıyla ilgilenen ve hiç cümle bile kurmadan seks olayına giren biriyle değil.

Tekyön'den ayrılalı iki saat olmuştu ve benim içimde hiçbir ümit belirtisi yoktu. Saat 4 olmuştu, gecenin sonuna yavaş yavaş geliyorduk. Ama gitmek istiyordum, ne olursa olsun gitmeliydim. İlhan "Ben pek gitmek istemiyorum, geri dönmeyeceğim. Gel bende kal" deyince bütün ümitlerim suya düştü. İtiraz bile edemeden Maltepe'deki evine geldik, o girer girmez benim yatağı hazırladı, sonra da yattı. Saat 4.30'du ve gözüme uyku girmiyordu.

Beynimin sesini dinlemek yerine kalbimin sesini dinledim. Sessizce kalktım, arabanın anahtarlarını aldım ve yola koyuldum. Gaza bayağı basıyorum ama hız sınırını geçmemeye çalışıyorum. Köprüden geçtikten sonra arabanın benzini bitiyordu. Bir benzinciye girip benzin aldım. O sırada da İlhan'a uygun bir mesaj çekip neden arabasını aldığımı izah ediyordum. Sonra yeniden yola koyuldum, yolculuğumuzun başladığı otoparka geri gelmiştim. Hemen arabadan indip ve koşmaya başladım. Saat 5'i geçiyordu, içimdeki son umut ışığı da sönmek üzereydi.

Tekyön'ün sokağının başındaydım, aşağıya doğru yardırmaya başladım. Hala kalabalıktı, hala insanlar vardı. Kapının etrafında kimse yoktu. Sağa sola baktım, kimseyi göremedim. Belki içeridedir diye düşünüp hemen daldım. Işığım sönüyordu, insan sayısı azalmıştı ama yine de kalabalıktı. Yüzleri incelemeye çalışıyordum. Alt kata baktım, tuvalete baktım, üst kata çıkıp oraya da baktım. Yok, yok, yok! Lanet olsun diye kendi kendime sövüp duruyordum.

Zaten burada olmasını beklemek saçmaydı. Sadece merak ettiği için gelmişti, tabi ki de bu kadar uzun kalması anlamsız olurdu. Hayal kırıklığı ile bardan dışarı çıktım. Üzgündüm. Hislerime güveniyordum, yanılmış olamazdım. Karma oyun oynamıştı. Gidip arabada uyumak, unutmak istedim. Adımlarımı yokuşa doğru atmaya başladım.

Azıcık yürümüştüm de bir parmak sırtıma dokundu. Yavaşça arkamı döndüm veeeeeeee.... İşte karşımdaydı! Gözlerimi ovaladım, evet evet buradaydı. Yanında da bir kız vardı. İstanbul'daki en samimi arkadaşıymış. Umutlarımın tükendiği bir vakitte onu böyle karşımda görünce hemen sarıldım, sonra ne yaptığımı anlayınca kendimi çektim. Böyle aniden gittiğim için şaşırmış, ama beklemeye karar vermiş. 2 arkadaşı da hemen birilerini bulup ayrılmış zaten benle tanışmadan önce, tek başına kalınca da ne yapacağını bilememiş. Kalmaya karar verdiği için de bir çözüm yolu düşünmüş. Hemen en yakın kız arkadaşına telefon etmiş ve buraya gelmesini söylemiş. Beşiktaş'ta oturan arkadaşı ailesi evden uyurken giyinmiş, çıkmış ve Taksim'e gelmiş. 

Kız arkadaşı olan Selin "Beraber seni bekleyelim dedik. Hiç canımız sıkılmadı, bana seni de anlattı ama tahmin edersin ki uzun uzun bahsedemedi" dedi. Beraber gülüyorduk. Lanet olsun, bir insana gülme bu kadar mı yakışır? Yüzünde gamzesi var, gel de bu adamı sevme! Daha sonra belinde de olduğunu öğrenecektim ehehe :)

Birden uykum açıldı, sonra hemen Sinem'i evine bıraktık. Bu sefer ki eve bırakma olayında hiç şikayetçi değildim. Daha sonra Hakan'la hemen telefonlarımızı aldık, yetmedi Facebook ve Twitter da verildi. Ne olur ne olmaz diye Sinem'in bilgilerini de almıştım. Kahvaltı yaptık, yürüdük, beraber esneyip durduk. Ama en önemlisi konuştuk, konuştuk ve daha çok konuştuk. En kısa zamanda yeniden görüşmek için birbirimize söz verdik (Zaten ertesi gün sabahın köründe kahvaltı için buluşmuştuk)

En son ayrılırken sarıldım. Sıcacıktı, içime güven aşılıyordu sanki... Genelde odun bir insan olduğum halde onun yanındayken kendimi güvende, neşeli, mutlu, esprili, eğlenceli, güçlü ve huzurlu hissettim. İlk kez tanışıyorduk ve ben bu duyguları hissedebilmiştim. Demek ki doğruymuş, demek ki gerçekten de böyle şeyler oluyormuş. Eve dönüş yolunda radyodaki şarkılara bağıra bağıra eşlik ettim.

Sonunda yatağıma kavuştuğumda uyku öncesi yaptığım son şey ona mesaj atmak oldu.

"Bugünü unutmayacağım"

Hemen cevap geldi..

"Ben de... Bak bu da kanıtı..."

Mesajına fotoğraf da eklemiş. İlk konuştuğumuz yere o günün tarihini yazıp fotoğrafını çekmiş. 

Sonra da mışıl mışıl uyku moduna geçerken son düşündüğüm şey "hislerim doğru söylüyormuş" oldu.

Not: Hayatımdaki en güzel günlerden birini yazdım bu yazıda. Hayatımın sonuna kadar da güzel duygularla hatırlayacağım bir gün olmuştu benim için. Sadece başlangıç bu daha. Devamında iyisiyle kötüsüyle bir sürü güzel olaylar oldu. Heyecanlı bir ilişkiydi bizimkisi, adrenalini boldu. İleriki yazılarla o olaylara da sıra gelecek. Ama şunu söyleyebilirim ki, hayatım boyunca Hakan gibi biriyle bir daha karşılaşabilir miyim bilmiyorum. Çünkü o gerçekten farklı. Çok farklı...

İstanbul'da Gay Yaşamı ve Dİğer Şehİrler

2 Comments »


Başlık bu sefer resmen haber başlığı gibi oldu, affola. Bir de şu blogu güzelleştireceğim, eklentileri filan ekleyeceğim ama götümdeki pireleri kovmakta bile üşengeç davranadığım için el atamıyorum. Bu sıkıcı havadisleri verdikten sonra yazıya başlayabilirim.

Türkiye 80 milyonluk bir ülke. Eşcinsel sayısını bilemem ama eşcinsel ilişkiye giren insan sayısının 10 milyonu filan geçeceğimde eminim. "Delik olsun çamurdan olsun" mottosunu benimseyenler sağ olsun. Nüfus fazla, cinsel ihtiyaca sahip olanların sayısı da fazla. Tutucu bir ülke, kezban kızlardan bol başka bir şey yok, küçük şehirleri çok... Türkiye bu batakta nasıl ilerliyor lan?

Geyiğine Gabile'ye girdiğim zamanlarda Afyon'dan, Yozgat'tan, Çorum'dan gayler görünce şaşırıyorum. Sanki oralar da gay yok amk? Bu kişiler için Gabile bulunmaz bir nimet olsa da bu sitenin nasıl bir çukur olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki Anadolu'da insanlar nasıl buluşuyor? Nasıl birbirlerini buluyorlar? İnternet her ne kadar ilk sırada yer alsa da, bir avuç kadar insan küçük şehirlerden sitelere kaydoluyor. İş için Konya'ya gittğimde Hornet'te en yakın kişi 56 kilometre uzaktaydı :D İnsanlar ifşa olma korkusu içinde olduğu için küçük şehirlerde daha bir dikkatli davranıyorlar. İstanbul'da çoğu kişinin sikinde değil, bir gördüğünü bir daha görme bar manyağı olmadığın sürece zor.

Chat siteleri filan da var, cinsel sohbet yazınca hemen karşımıza çıkıyor. Ama bunun gay versiyonu da yine Gabile sohbet. Gabile'nin dışında diğer sitelerde neredeyse hiç yok. Ankara ve İzmir'de bile sayı az. Kafamı kurcalıyor bu soru. O yüzden İstanbul dışında yazan gayler lütfen ama lütfen yazsın, açıklasın bana. Birkaç blogta okudum ama yetmedi. Merakımı giderin yahu.

Mesela benim en yakın arkadaşım Yağız İzmirli. Ve evet, o da gay. Üniversiteyi burada okudu, şimdi yine memleketinde. O da bana İzmir gay yaşamından bahsediyor. Özetlemek gerekirse; İzmir'deki gaylerin çoğu ruh hastasıymış :D Romeo'da, Manjam'da eşek kadar profili görüp "asl?" diye soranlar varmış. İzmir'e gittiğim zamanlar da bunu ben de yaşadım. Gerçekten ayrı bir kafadalar, enteresan. Bir de İzmir'de nedense pasifg gay çok, bütün aktifler İstanbul'a mı kaçmış ne?

Ben de biraz İstanbul'dan bahsedeyim. 20 milyonluk hayvani nüfusa sahip bir şehir, içinde her türlü denyo var. Seda Sayan'ından tut Fatih Ürek'ine kadar her ünlüye benzer bir eşcinsel bulabilirsiniz, o derece. Psikopat, aşık, duygusal, ruh hastası, hırslı, embesil, gold digger, sikici, verici, orospu, romantik serseri filan... Bütün sıfatlar var. 

Ama en çok da "hızlı seks" olayı var artık İstanbul'da. Mobil gay uygulamaları çıktı, mertlik bozuldu. Artık açıyoruz telefonu, hemen 100 metre öten de online biri Bağcılar'da, Esenler'de bile karşına çıkıyor. Tak yazıyorsun, elin yüzün biraz normalse anında seks. Araştırmadan, tanımadan, iki dakka yazışarak. Uygun ortam varsa anında şip şak, sok çıkart, sonra da eyvallah. Millet için bulunmaz nimet. Hele ki cinsel yönden libidoları yükszek olan gayler için. Bu uygulamaları "hızlı tanışma" için de kullananlar var ama onlar da zamanla İstanbul'un diğer gayleri tarafından bozulurlar. 

Ben mi? Ben dediğim gibi çok üşengecim. Birini birazcık tanımadan bir şey yapamıyorum. Adonisi olsun ama beyni de olsun. Gülsün, güldürsün... "Hadi hemen soyun, seni baştan aşağı yalamak istiyorum" cümlesini bu eylemlerden sonra desin bir zahmet. yoksa seksten pek zevk alamıyorum. 

Son yaşadığım durumu anlatayım. Romeo'da ara sıra profilini silip yeni profil açan bir çocuk vardı (Bu kürkçü dükkanına dönüş olayı da ayrı bir konu hani) Daha öncelerden de gördüğüm bu çocuk cidden taş. Taş kelimesinin insan hali hani. Baştan aşağı süz, öyle. gülümsemesi de çok seksi keratanın. Tam ben böyle hülyalı şekilde bakarken en sevdiğim seslerden olan Romeo'nun harp sesi çalmaya başladı. Hemen baktım, ondan gelmiş. İçimde bir pırpır. Açtım mesajı, klasik selam naber naneleri. Böyle konuştuk birazcık kısa cümlelerle, sonra bu buluşalım dedi. Hayatımda sanırım ikinci veya üçüncü kez konuştuğum kişiyle aynı gün içerisinde buluştum. Hem de ta Bakırköy'den Maltepe'ye gittim amk. Bu beni Küçükyalı'dan arasıyla aldım, yakında bulunan site içerisindeki evine götürdü. oldukça lüks bir ev, tek başına hayvanlarıyla falan kalıyor. çocuk bir de bende küçük, 90'lı aha :D Neyse duş alcam dedi, sonra bornozla çıktı beni yatak odasına çağırdı. Öpüşmeye başladık direkt, sonra işte allah ne verdiyse çatır çutur giriştim buna ahaha. 1 saat filan seks yaptık, sonra yeniden duş aldık, giyindik ve çıktık. Beni Kadıköy iskelede bıraktı. Toplam 3.5 saat dışarıda kaldım. Anadolu yakasına geçtim, seks yaptım, evime geri döndüm. Ne kazandım? Hiçbir şey? Seks güzel miydi? mükemmeldi. Ertesi gün yeniden çağırdığında gittim mi? Gitmedim. Neden? Çünkü çok uzakta ve ben götümü kaldırıp bir daha gitmem, her ne kadar süper seksi bir şey olsa da. Bir de sürekli sikiş olayları sıkıyor beni, bazı günler çok pis aseksüel olabiliyorum :D 

Bunu niye anlattım? Çünkü seks yapmak bu kadar basit. Hem de oldukça taş insanlarla bile basit. Artık İstanbul'da o seksi erkekler "hızlı seks" olayı yüzünden götlüklerini indirdiler. Burnundan kıl aldırmayan zatlar, gecenin üçünde deli gibi azıp yakınlarda kim varsa onlardan biriyle ya da hepsiyle yatmak istiyor. 

İstanbul'un gay yaşamı seksten ibaret. Yok aşkmış, yok sevgili olmakmış filan.. Geçiniz kızlar bunları. Tek gerçek bir sikin bir göte girmesi... 35'ime kadar seks yaparım, sonra da spor yapmayacağımdan dolayı pörsüyeceğin için sevgili, koca yaparım modunda insanlar Heteroların gençliklerinde her boku yiyip, yaşlanınca namaza niyaza başlamaları gibi. Bu kocamaz çukurda tek tek eğlenceli, beraber vakit geçirilecek insan yok mu? Var, dibine kadar var. Onları bulmak da zor işte. 

Barlar, kafeler, sinemalar, saunalar, hamamlar, gay motelleri, starbucks'lar, gloria jeans'ler, şanzelize cafe filan... İstanbul için söylüyorum, bu yazdığım yerlere giden hemen hemen herkesle evinizden çıkmadan götünüzü yaya yaya bilgisayarınız üzerinden konuşabilirsiniz.

Geçtim İstanbul'u, ben bu sıralar en çok Yozgat'ın gay yaşamını merak ediyorum. Facebook sen neler kadirsin?

Yozgat
Yozgat 2

Lİsedeyken Hayatımdan Bİr "Onur" Geçtİ

15 Comments »


Hiçbir şekilde nedenini bilmiyorum ama yazının şarkısı olarak bu parçayı seçiyorum.

Artık resmen blog yazılarımda bile lise yıllarımdan bahsedebildiğime göre, kendimi yaşlı ilan edebilirim. Şakası bile kötü olsa da, bir gün ya yaşlanacağız ya da Ajda Pekkan gibi olacağız. Bugün şöyle bir düşündüm de benim lise yıllarım maceralı geçmiş biraz. Tabi ben o zamanlar kezban olduğum için böyle fırsatları tam olarak değerlendiremedim. Ne zaman Lise 3'e, o zaman maymun gözünü açtı.

Kendimi çok uzun zamandır tanıyor ve biliyorum; o konuda şüpheniz olmasın. Hiçbir zaman kendimle kavgalı olmadım, bunu ayrı bir yazı da anlatacağım. Sadece o zamanlar karşı taraftan sinyalleri tam olarak doğru şekilde algılayamıyordum. Bu da eh birkaç fırsatı kaçırdı. İçlerinde biri var ki, Aşk-ı Memnu'ya taş çıkartır. Onu anlatacağım size.

Lise 2'ye gidiyordum. Gayet mazbut, biraz inek, sınavlara çalışan ama bunun yanında neredeyse her gay gibi okulun voleybol takımında yer alan, dersaneye giden ve herkesle iyi anlaşan çiçek bir çocuktum. Sınıf arkadaşlarımdan birinin arkadaşı o sıralar bizim sınıfta çok meşhurdu. Yakınlardaki bir eczanede çalışan ve adı Onur olan bu çocuk kızların dilindeydi. Hatta sınıfın kaşarı Fulden feci derecede abayı yakmış bu Onur'a (Böyle de magazin programı sunuyor gibi oldum. Özge Varan-Ulusoy'dam iyi olacağım eminim ama haha)

Ne yapıp edip Fulden bu çocukla görüşmüş. Ertesi gün sınıfta ballandıra ballandıra anlatıyordu. Okul çıkışında arkadaşı Musa'yı almaya gelecekmiş, halı sahaya futbol oynamaya gideceklermiş. Fulden kaşarı da destek için onlarla birlikte gidecekmiş. Sınıfın Onur'u görmeyen kızlarını aldı bir heyecan. Dersler bitti, herkes çıkıp servislerine dağılırken meşhur Onur'u gördüm. Kıvırcık saçlara sahip, kumral, uzun boylu, yapılı bir çocuktu. Ama en çekici yeri kesinlikle açık yeşil gözleriydi. Gerçekten de çekici bir çocuktu, aurası vardı. Bu da beni gördü, gözlerini dikip baktı. Ben sonra süzülerek servisime bindim. Ertesi gün oldu, çıkışta benim servisimin önünde gördüm bunu. Bu sefer daha uzun baktı bana. Haftanın son günü Cuma olduğunda bu yine benim servisin önündeydi. Yanında da Fulden vardı. Selam verdi bana, şaşırdım.

"Merhaba. Sen GHH olmalısın. Fulden'le aynı sınıftaymışsınız"

"E, şey... Evet aynı sınıftayız. Merhaba"

"Nasılsın?"

Hönk, ne alaka yani? Niye bana soruyor la bunları?

"İyiyim, tatile girdiğimiz için fazla iyiym hatta"

Böyle der demez bunu aldı bir gülme. Fulden de ağzının kenarıyla gülüyor. 

"İyi olmana sevindim. (Burada kendini tanıtıyor. Yukarıda benim tanıttığım şeyler, eczane filan işte)

Neyse, böyle garip bir konuşmadan sonra ben gittim. Servis hareket ettiğimde arkama baktım ve yine bana baktığını gördüm. Hadi şimdi biraz hızlı gidelim.

Ertesi gün dersanedeyken bilmediğim bir numaradan mesaj geldi.

"Selam, ben Onur. Numaranı Musa'dan aldım. Bakırköy'deyim. Hangi dersanedesin, Musa'ya sormadım?"

Ben yine ne alaka amk diyorum kendi kendime. Bir yandan da en kezban halimle cevap yazıyorum.

"Kültür'deyim"

Anında cevap...

"5 dakika sonra oradayım"

5 dakika sonra bir mesaj daha...

"Geldim, dersin bitince aşağı insene"

Aşağı inince buralarda olduğunu, canının sıkıldığını ve takılmak istediğini söyledi.

Bundan sonra 2 ay boyunca her Cumartesi, her Pazar dersaneye geldi ve beni bekledi. Onunla konuşmayı seviyordum, beni güldürüyordu ve benle ilgileniyordu. Ama dediğim gibi sinyalleri nedense sağlıklı alamıyordum o zaman. Şimdi olsa kaçar mıydı yahu?

Sinyalimi karıştıran şeylerden biri de beni sinemaya götüreceğini söyleyip Kurtlar Vadisi'nin bir filmemi gitmemiz haha. Çıktığının ilk günüydü ve gece 12 seansı bile doluydu. Biz de giremedik ve bu beni Bakırköy'de bir türkü kafeye götürdü. Allah'ım!!! Hayatım boyunca sadece 1 kere böyle bir ortama gittim. Ceketini fırlattı bana, dar gömleğiyle saldı kendini piste. Bilinen bütün oyunları oynadı, bana baka baka hem de. Efe'm benim filan diyordum herhalde içimden bilmiyorum. Ortam feciydi yahu. Bir tane kız vardı, sanırım annesinin, ablalarının, kuzenlerini, teyzelerini, yengelerinin ve halalarının bütün takılarını takmış takıştırmıştı. Korkunçlu bir şeydi. Merve'nin annesi Periko gibi!!!

Biz bunla bayağı eğleniyorduk. Benim evimde o zamanlar bilgisayar vardı ama anneme kablosunu saklamasını söylemiştim. sınava sağlıklı bir şekilde çalışamıyordum yoksa. Bununla MSN'de (Ah MSN ah!) konuşcam diye neredeyse her akşam internet kafeye gidiyordm. Cam açıyorduk, salak salak smiley dolu muhabbetler yapıyorduk.

Bu arada feci bir yağmurun yağdığı gün Fulden'e buluşmak için söz vermiş gitmemiş. Ondan sonra da sms ile ayrılmış kızdan. Bizim aptal da 2 saat boyunca yağmuur altında Onur'u beklemiş. Bana "sen de konuşma, o kötü biri filan" diye çemkiriyordu.

Bir gün okul çıkışı geldi Onur, tuttu kolumdan bir arabanın içine attı beni. Tecavüz, İffet sahnesi gelmesin aklınıza lan! "Nereye gidiyoruz?" demeye kalmadan bastı gaza. Yeşilliklerin içinde bir restorana gittik. Amcasınınmış. Akşamları açılıyormuş. Anahtarı almış, restoranın en güzel masasını donatmış. Ben hala gözlerini kırpıştıran bir saf! 

"Senin için hazırladım GHH"

"Eee, teşekkür ederim Onur. Ne zahmet ettin"

"Senle yaptığımız hiçbir şey zahmet değil"

*Hönk!*

Yemeğimizi yedik, sonra bu rakı açtı. İçiyor, bana da ikram ediyor! Yaşı tutmayan biri olarak tabi ki de içmedim deyip sosyal mesaj vermicem amk... Herhalde içtim! Ama abartmadım. Bu içiyor, bir yandan da şarkılar söylüyor. Şarkılarının da manası var ama. Hep böyle aşklı, senli benli parçalar. Ben ilk defa o zaman "acaba?" demiştim. Sonra gel oynayalım dedi. Alah'ım bir peri masalı adeta. Sevgili külkedisi GHH ile oynayan çakır gözlü Onur, yakınlaştıkları bir anda GHH'nin dudaklarına yapışmasın mı? Uzun uzun öpüp bırakmasın mı? GHH şok olmasın mı? Böyle yazınca bir sike benzemiyor, normale dönelim.

Beni uzun uzun öptü, hatta dudaklarımı yedi amk. Ben de dudak namına bir şey kalmadı, tuttu bir de bırakmıyor. Çekicem kendimi çekemiyorum. Bir yandan da şoke olmuş vaziyetteyim. Kabul ediyorum ki çok güzel öpüyordu herif. 

En son öpüşme faslı bitince "oh be" diyerek bağırıp masadan aldığı bardaktaki rakıyı içip parçaladı. Adeta bir Bülent Ersoy! Benim şaşkınlığımı gördüğünde "senin bu saf hallerini seviyorum be" demişti.

Ama ben sevmiyordum. Böyle şeylere pek alışık değildim, hele ki kontrolün bir başkasında olması hoşuma gitmiyordu. Ama dudaklarının tadı gayet hoşuma giderken diğer duygularım ağır bastı ve restorandan ayrıldım. Arabaya doğru giderken yakaladı beni "Noldu" dedi.

"Her şey olması gerektiği gibi GHH"

"Ne olması gerektiği gibi? Ben var bir şş.. ş- şer- şey bilmemek"

"Gel buraya"

Ben hala gelmeyince de;

"Buradan ayrılamazsın. İzin ver seni evine bırakayım"

Şöyle bir etrafa bakınca tabi ki götüm yemedi ve beraber arabasına bindik. Yol boyunca hiç konuşmadık. Eve girdim, kendimi attım ve hiçkırı.... Ağlamadım be, ağlamaktan nefret ederim :) 

Bundan uzun mu uzun bir mesaj geldi. Olayın özetini filan anlatmış. O zaman kafama dank etti. Ben Onur'la takılmayı seviyorum ama işleri ileri bir seviyeye götürmek istemiyorum. Sohbetini eğlenceli buluyorum, yatak performansını değil. Öpüşmesini güzel bulduğumu kabul ediyorum, ama onun beni öpmesini seviyorum. Benim onu öpme gibi bir düşüncem olacağını düşünmüyorum. Peki o halde "neden ders çalışmam gerekirken internet cafelere gidiyordum?" İşte kebanım amk!

Buna cevap yazmadım. Dersane çıkışına geldiğinde görmemzlikten geldim, bu sefer de okul çıkışlarına gelmeye başladım. Resmen psikodrama. Bu görmezden gelmelere kısa sürede dayanamadı ve çekti beni bir kenara konuşmaya başladı. "Burada bağırma, başka bir yere gidelim" dediğimde kabul etti ve okul yakınlarındaki parka gittik. 

Yukarıda yazdığım şeyleri ona da söyledim ve bana direkt "Sen salak mısın?" dedi. Salaktım o zamanlar, kabul ediyorum. Yaptığım salakları da anlatacağım zaten. Ben istemediğimi söylediğimde kabul etmedi. O kadar uğraştı, bu kadar çabuk vazgeçemez tabi herif. 

Msn'de engelledim, sms'lerine ve telefonlarına çıkmadım. Yine görmemezlikten geldim. Bu da Fulden'le yeniden görüşmeye başladı. Bir yandan da bizim okuldaki diğer kızlarla işi pişiriyordu. Klasik kıskandırma olayları. Ama işin komik tarafı kızlarla onu görünce kıskanmıyordum, rahatlıyordum. Bir erkekle görsem ne hissederdim bilmiyorum. Bu sırayla herkesi elden geçirdiği halde benden bir tepki gelmeyince iyice kudurdu. Mesaj attı bana;

"Yeter artık. Sen haddini aştın. Bana cevap vereceksin"

Benden cevap yok.

"Dayak istiyorsun sen. Ve ben bizzat bunu gerçekleştireceğim"

İlk tehdidimi de aldım böylece. Cuma günü İstiklal Marş'ndan sonra beni dövecek Onur. Hala düşününce gülüyorum lan. Fulden'e de demiş, bizim kaşar da bütün sınıfta yaydı. Kısacası bütün sınıf Cuma günü dayak yiyeceğimi biliyor. Cuma oldu. Her zamanki gibi okula gittim. Onur'un beni dövmeyeceğini biliyordum ama acaba da demiyor değildim. Benden yapılıydı ve kaslıydı. Kısacası bir müsabaka olursa o galip çıkardı. 

Cuma okul çıkışı yavaş yavaş topuklayarak servise giderken Fulden salağının "GHH, sana bir sorcam yhaaa!" diye bilerek bağırması sayesinde Onur beni gördü. Bana doğru koşmaya başladı. Aha suratımın ortasına bir tane geçirecek, bari sol yanağıma vursun, sağdan profil olarak foto çekinirim diye düşünüyorum o sıralar haha. Bu koştu koştu veeeeeeeeeee.... yanımda durdu!

Durdu, kulağıma eğildi ve;

"Ben sana kıyamam ki..." dedi.

Ben yine şokeyim tabi. Bunu dedi ve uzaklaştı. Hayatım boyunca Onur'dan duyduğum son cümle bu oldu. Bir daha karşıma çıkmadı. Hatta bütün bokları ben yediğim halde birgün dayanamayarak bunun çalıştığı eczaneye gittim asprin almak için. Beni gördü, gözleri büyüdü. "Merhaba" dedim, cevap vermedi ve içerideki bölmeye geçti. Başka biri ilgilendi benle. O zaman anladım ki kafasında beni bitirmiş.

O benle bir şeyler istedi. Bizim okulda okumadığı halde okulun en popüler çocuğuydu ve beni istemişti. Bana jestler yapmıştı, benim için sürekli fedakarlıkta bulunmuştu. Ben ise reddetmiştim. Ama ben öyle çok kafaya takmadım, demek ki gerçekten derin duygular hissetmemişim. 

Lise 2'de hayatımdan böyle bir Onur geçti. burada ölümsüzleştirmek istedim. Daha bunlar sadece başlangıç.

Sizin lisedeki "Onur"unuz kimdi?

[GHH]

Başkaları İçin Kendimi Değiştiremem

4 Comments »


Bir zamanlar buluştuğum bir çocuk bana ilk defa biriyle buluşacaksam sarı rengi giymemem gerektiğini, yanlış sinyaller verebileceğimi söylemişti. Üzerine bir de trip atmıştı bana. İşte o zamanlar gaylerin acayip insanlar olduğuna dair fikirlerimin temelleri beynimde oluşmaya başladı. Sarı yerine mor, pembe gibi bir şeyler giyseydim acaba mesajım ne olacaktı? Ya da baştan aşağı siyah giyseydim "Bu buluşmanın benim için cenazaden bir farkı yok" mesajını mı vermiş olacaktım? Bunları bilemiyorum. 

Dolabımı açıp baktığımda en çok beyaz renkte giysim var. Esmer tenli biriyim, bir de beyazı çok seviyorum. Buluşmada aman üzerime bir şey dökülür, leke görülür triplerine asla girmem. Başka bir çocuğa göre ise girmeliymişim. Beyaz yanlışmış. 

Ya bende bir sorun var, ya da cidden ben insanları anlamıyorum. En ufak bir şeyden büyük olaylar çıkarmak gaylerin yeteneklerinden, inanın biliyorum. Ama bir renk üzerine somurtmak veya buluşma sonrasında Whatsapp'ten "Bugün beni kırdın biraz. Sence de öyle değil mi?" yazmak kafayı yemekle aynı şey. 

Kimse için değişmem, değişeceksem kendim istemeliyim sadece. İnsanların başkaların neyi yapıp yapmayacaklarını söylemeleri garip. İlk buluşmada makarna yenmez ne demek yahu? Canım makarna yemek istiyorsa o makarnayı her şekilde yerim ben. Karşımdaki eğer laf edecek olursa onun da ağzına spagettiyi tıkarım. Sevdiğim şeylerden taviz vermem asla.

Telefonumda 5 dakika arayla tam 6 tane alarm kurulu çünkü uykuyu seviyorum.

Cumartesi akşamı evde vakit geçirince deli olmuyorum çünkü evde vakit geçirmeyi seviyorum.

Bira sevmiyorum diye alkolle aram yok sanıyorlar, bilmiyorlar ki kırmızı şaraba bayılıyorum.

Toplu taşıma araçları ya da araba kullanmaktan çok yürümeyi seviyorum.

Seks arıyorum diyen güzellikleri süzdükten sonra geri çevirmeyi artık sevmiyorum. Nerede duracağını bilmek lazım ama diye düşünüyorum. Herkesle de olmaz tabi lan. 

Seks için Gaziosmanpaşa'dan Kartal'a gecenin köründe giden insanları görünce şaşırıyorum. Asla kıçımı kaldırmam, mis gibi yataktayım olm.

Eğlenmeyi seviyorum, eğlenceli erkekleri seviyorum. Ciddi ya da somurtkan insanlar bana ruh emicileri hatırlatıyor.

En sevdiği dizi Arka Sokaklar olan gayler tanıyorum. Ve emin olun erkekler için değil kurgu için seviyorlar. Ben de bu dizinin zoom yapan kameranına hastayım :D

Yemekle ilgili her şeyi ama her şeyi seviyorum. Onu yeme kilo alırsın diyen biri son zamanlarda iyi ki karşıma çıkmıyor. Şöyle ağzım dolu dolu "Sana ne lan göt lalesi" dicem.

İlk buluşmada seks yapmayınca domestik ev gayi olmuş olmuyorum.

Bu kadar kötü özelliklere rağmen insanları yine de seviyorum.

Flörtleşmek hoşuma gidiyor, hele de bunu iyi becerebilen birine denk geldiysem tadından yenmiyor.

Her insandan bir şeyler kapmaya çalışıyorum, kapmak istemediğim tek şey bel soğukluğu.

Bütün bu maddelere rağmen yine de insan bir sike, bir göte tav oluyor. Bir arkadaşımla yatabilmek için Almanya'dan gelen birini gördü bu gözler. Oha lan oha! Hala şaşırıyorum. İnsanlar karşısındakinin sevdiği özellikleri görünce kapmak için anında o kalıba giriyor. Alttan alttan gizlice de bizi kendi sevdikleri şekile sokmak için çalışıyorlar. Kısacası kimse bizi bir kalıba sokmasın. Olduğum halimden gayet mutluyum. Bir mesaj vermek istiyorsam gayet açık bir şekilde karşımdakine söylerim, alengirli işlerle uğraşacak zamanım yok. Ne istediğimizi, kimi istediğimizi, nasıl istediğimizi açıkça dile getirmiş olsak İstanbul'daki gay hayatına daha olumlu bir gözle bakabilirdim. Bütün bu rezilliklere rağmen seviyor muyum? EVET!!! En azından nerede, nasıl davranması gerektiğini bildiğim için kafam rahat oluyor. 

Burada kişisel gelişimimle ilgili şeyler yazacağım. O zaman daha iyi anlayacaksınız. Hayır diyemeyen bir insandan ağzına gelen her şeyi pat pat söyleyen bir insana dönüşme hikayesi. Son olarak eğer bu aralar biriyle buluşursam ve üzerinde sarı bir şey görürsem çok pis yanlış anlayacağım(!)

[GHH]